Mesnevi-i Nuriye - page 73

ne de içinde oturanların bir kararı vardır. Ve sâni-i
Âlem’in garip ve acip sanatlarının numunelerini teşhir ve
ilân için tahavvülden hâlî kalmayan bir meşherdir. Bu iti-
barla, o handa ve o meşherde içtima eden insanlar sabit
kalacak değiller. Çünkü meskenleri sabit değildir.
İşte bu hâl ve şu vaziyet, bu fânî menzilden sonra o
sermedî saltanata karargâh olmak üzere sabit, bâkî, ebe-
dî, sermedî saadetlerin, cennetlerin ve sarayların olaca-
ğına kat’î bir delâletle şahadet eder. Çünkü, fânî bâkîye
makam ve medar olamaz.
evet, bir melikin gelip giden misafirleri için yolda yap-
tığı şu menzile ve o menzilde oturan misafirlere bakıldı-
ğı zaman görülüyor ki, milyonlarca lira ile yapılan o
menzil, pek az bir zaman içindir. Ve ondaki ziynetler,
kıymetli şeyler, hep suret ve örneklerdir. Ve misafirler, o
nefis taam ve yemeklerin yalnız tadına bakıp, karınlarını
doyuracak derecede yemiyorlar. Ve her bir misafir, hu-
susî makinesiyle o menzildeki ziynetlerin resimlerini alır-
lar. Ve melikin de gizli memurları, onların bütün hare-
kât, ef’al ve muamelelerini yazıyorlar. Ve o melik, her
mevsimde milyonlarca o ziynetleri, o güzel şeyleri yeni
gelecek misafirler için tahrip ve tecdit ediyor. Ve hake-
za, pek çok garip ve acip şeyler görünüyor. İşte bu vazi-
yet gösterir ki, o muvakkat menzil sahibinin pek yüksek
kıymetli menzilleri, daireleri ve ebedî, sermedi sarayları
vardır. Bu küçük menzilde görünen şeyler, hâller, misa-
firleri ebedî menzillerdeki yüksek şeylere teşvik için gös-
terilen numunelerdir.
Mesnevî-i nuriye | 73 |
l
âsiYYemalar
hükümdarlık.
sâni-i Âlem:
dünyayı sanatla ya-
ratan Allah.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
suret:
nüsha, kopya.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
taam:
yemek, yiyecek.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tahrip:
harap etme, yıkma, boz-
ma.
tecdit:
yenileme, tazeleme.
teşhir:
ilân etme, herkese duyur-
ma; sergileme.
vaziyet:
durum.
ziynet:
süs.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ef’al:
fiiller, işler.
fânî:
ölümlü, geçici.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hâl:
durum, vaziyet.
hâlî:
bir şeyden uzak, müstes-
na.
han:
yolcuların misafir olarak
kaldığı yer.
harekât:
hareketler, davranış-
lar.
hususî:
özel.
içtima:
toplanma, bir araya
gelme.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
karar:
kesinlik, sabitlik.
karargâh:
durulan veya kalı-
nan yer.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
kıymet:
değer.
makam:
yer.
medar:
sebep, vesile.
melik:
hükümdar, padişah,
kral.
menzil:
yer, konak.
mesken:
oturulan, ikamet
olunan yer.
meşher:
teşhir yeri, sergi, gös-
terme yeri.
muamele:
davranma, davra-
nış.
muvakkat:
geçici.
numune:
örnek.
saadet:
mutluluk.
sabit:
durağan, değişmeyen.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
1...,63,64,65,66,67,68,69,70,71,72 74,75,76,77,78,79,80,81,82,83,...528
Powered by FlippingBook