Mesnevi-i Nuriye - page 63

Arkadaş!
Ulûhiyet, risalet, ahiret, kâinat arasında hakikatte te-
lâzum vardır. Yani, bunlardan birisinin vücut ve sübutu,
ötekisinin de vücut ve sübutunu istilzam eder; birisine
iman, ötekisine de imanı icap ettirir.
• evet, meselâ, her bir kelimesi bir kitabı ve her bir
harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın kâtipsiz vücudu
mümkün değildir. kâinat kitabı da nakkaş-ı ezelî’nin vü-
cub-i vücuduna bağlıdır. sarhoş olmayanlar, ancak nak-
kaş-ı ezelî’ye iman etmekle kitab-ı kâinata şahit olabilir-
ler.
• Ve keza, pek çok sanat harikalarına ve nakış ve ziy-
netlerin garaibine müştemil olan bir binanın bani ve sâ-
nisiz vücudu mümkün olmadığı gibi; bu âlemin vücudu
da sâniin vücuduna tâbidir. dalâlet sarhoşluğuyla sarhoş
olmayanlar, onu bunsuz tasdik edemezler.
• Ve keza, deniz ve nehirlerin yüzünde, şemsin aksini
gösteren kabarcıklardaki güneşin parıltısı, şemsin vücu-
dunu inkâr etmekle mümkün olmadığı gibi; aklı bozuk
olmayanlar için, kemal-i intizam ile tahavvül ve teceddüt
eden şu kâinatın şuhudu, Bâni ve sâniin vücub-i vücudu-
nun tasdikiyle olabilir. Çünkü, şu muhteşem kâinatı me-
şiet ve hikmetiyle tesis ve kaza ve kaderinin düsturlarıy-
la tafsil ve âdetinin kanunlarıyla tanzim ve inayet ve rah-
metinin namuslarıyla tezyin ve esma ve sıfâtının cilvele-
riyle tenvir eden, ancak ve ancak Bâni ve sâni’dir.
Mesnevî-i nuriye | 63 |
l
âsiYYemalar
muhteşem:
haşmetli, yüce.
müştemil:
şümulüne alan, saran,
kapsayan, içine alan.
nakış:
işleme, süsleme.
nakkaş-ı ezelî:
ezelî nakkaş; her
şeyi Zatına has olarak nakış nakış
işleyen, evveli olmayan Allah.
namus:
kanun, nizam.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sıfât:
vasıflar, nitelikler.
sübut:
açık olma, meydana çık-
ma.
şems:
güneş.
şuhut:
gözle görme, müşahede.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
teceddüt:
tazelenme, yenilenme.
telâzum:
birbirini gerektirme, bi-
rinin varlığının ötekini zorunlu kıl-
ması.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
tesis:
kurma, meydana getirme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli ol-
mak, olmaması imkânsız olmak,
varlığı zarurî ve vacip olmak.
vücut:
var olma, varlık.
ziynet:
süs.
âdet:
kanun.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
akis:
yansıma.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
Bani:
her şeyi yapan, bina
eden, yaratan Allah.
cilve:
tecelli, görüntü.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
düstur:
kaide, esas, prensip.
esma:
adlar, isimler.
garaip:
gariplikler, tuhaflıklar.
hakikat:
gerçek, esas.
harika:
olağanüstü.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
icap:
gerekme hâli, gerekli ol-
ma.
iman:
inanma, itikat.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
istilzam:
gerektirme.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etmesi.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kanun:
yasa.
kâtip:
yazıcı.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak ta-
rafından bilinen ve takdir olu-
nan şeylerin zamanı gelince
yaratması.
kemal-i intizam:
intizamın
mükemmel oluşu, tam ve ek-
siksiz düzen.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kitab-ı kâinat:
kâinat kitabı.
meselâ:
örneğin.
meşiet:
dileme, irade, istek.
1...,53,54,55,56,57,58,59,60,61,62 64,65,66,67,68,69,70,71,72,73,...528
Powered by FlippingBook