7.
Mahall-i taallûku gayr-i mütenahi olmakla beraber,
eserlerinde çirkinlik görünmez, ahsen şekilde husule ge-
lir.
8.
efrat ve enva arasında, bu’d-i mutlak ile beraber,
tevafuk-i mutlak var.
Arkadaş!
Bu fıkraların her birisi tek başına da o sikkeyi izhar et-
meye kâfidir. Bakınız:
• en harika bir sahavetle en harika bir hüsn-i sanat,
muhit bir kudretin hassasıdır.
• Ve intizamla beraber, harika bir sühulet, hiçbir şey-
den âciz olmayan muhit bir ilim sahibine mahsustur.
• tartılmış gibi gayet mizanlı olmakla beraber, mu’ci-
zâne bir sür’at-i mutlaka, her şeyi emrine ve kudretine
teshir eden zata mahsustur.
• nevilerin pek dağınık bulunmasından, pek geniş bir
tasarrufla harika bir hüsn-i sanat, ilim ve kudretiyle her
şeyin yanında bulunan zata hastır.
• kesret ve mebzuliyet ile beraber, her ferdin sanat iti-
barıyla kıymettar olması, sonsuz bir zenginlikle gayr-i
mütenahi hazinelere malik olan zata mahsustur.
• efradın ziyadesiyle karışık olmasıyla beraber, iltibas-
sız ve fevkalâde imtiyaz ve teşahhuslara mazhar olmala-
rı, her şeye basîr ve her şeye şehît ve her bir fiili kendi-
sini diğer bir fiilden menetmeyen zata mahsustur.
Mesnevî-i nuriye | 61 |
l
âsiYYemalar
mizan:
ölçü, denge.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
nevi:
çeşit, tür.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sühulet:
kolaylık.
sür’at-i mutlaka:
tam bir hızla,
sonsuz süratle.
şehît:
doğrudan görüp gözeten,
şahit olan.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
teshir:
cezbetme, kendine bağla-
ma, emri altına alma.
teşahhus:
şahıslanma, şahıs hâli-
ne girme.
tevafuk-i mutlak:
mutlak bir uy-
gunluk.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
ziyade:
Artma, çoğalma.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
ahsen:
en güzel.
basîr:
her şeyi sürekli bir bi-
çimde görüp bilen.
bu’d-i mutlak:
mutlak uzak-
lık, sınırı belirlenemeyen
uzaklık.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
fiil:
iş, hareket.
gayet:
son derece.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, so-
nu olmayan, nihayetsiz.
harika:
olağanüstü.
hassa:
bir şeye mahsus olan
özellik, nitelik.
husul:
olma, meydana gelme.
hüsn-i sanat:
sanat güzelliği.
ilim:
bilgi, marifet.
iltibas:
birbirine benzeyen
yerleri şaşırıp karıştırma.
imtiyaz:
başkalarından ayıra-
bilme, temyiz gücü.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
itibarıyla:
yüzünden, dolayı-
sıyla, bakımından.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kâfi:
yeter, elverir.
kesret:
çokluk.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahall-i taallûk:
alâkalı olu-
nan yer.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
malik:
sahip.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
mebzuliyet:
bolluk.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.