Mesnevi-i Nuriye - page 62

• Ve keza, arzda dağınık bulunan efrat arasındaki
uzaklıkla beraber, suretçe, vücutça, teşkilâtça aralarında
husule gelen tevafuk, küre-i arz yed-i tasarrufunda, ilmin-
de, hükmünde, hikmetinde bulunan zata mahsustur.
• Ve keza, nev’in kesret-i efradıyla beraber, her ferdin
harikulâde bir hüsn-i hilkate malik olması kadîr-i Mut-
lak’a hastır ki, az-çok, küçük ve büyük her şey ona nis-
peten birdir.
geçen fıkraların her birisinde, her şeyin tek bir sâniin
sun’u ve sanatı olduğuna delâlet eden başka bir ayet da-
ha vardır:
evet, sahavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sür’at
ile mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak
arasında ve karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında
tezat vardır. Bu zıtları bir fiilinde cem etmek, ancak kud-
reti hadsiz bir sâni-i kadîr’e mahsustur.
Hülâsa, her bir fıkra tek başına hatem-i ehadiyeti izha-
ra kâfi olduğu takdirde, fıkraların hey’et-i içtimaiyesi pek
zahir bir tarik-ı evlâ ile hatem-i ehadiyeti gösterir. İşte bu
izahtan
(1)
*G s
ø o
dƒo
?n
« n
d ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG n
?n
?n
N r
øn
e r
ºo
¡n
à r
?n
İn
S r
øp
Ä n
dn
h
ayet-i kerîmesinin sırrı zahir oldu. Yani, o inatlı münkire,
“Hâlık-ı semavat ve arz kimdir?” diye sorulduğu zaman,
çâr ü naçar “Allah’tır!” diyecektir.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Allah’ın varlığına delâlet
eden şey.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
cem:
toplama, biriktirme.
çâr ü naçar:
çaresiz, ister istemez,
mecburiyetle.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
efrat:
fertler.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
fiil:
iş, hareket.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı semavat ve Arz:
gökleri
ve yeri yaratan, yoktan var eden
Allah.
harikulâde:
olağanüstü.
hatem-i ehadiyet:
ehadiyet müh-
rü, Allah’ın birliğini gösteren mü-
hür.
hey’et-i içtimaiye:
tümünün
birleşmesiyle oluşan yapı, şekil.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
husul:
olma, meydana gelme.
hüküm:
karar, emir, hakîmiyet.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
hüsn-i hilkat:
yaratılıştaki güzel-
lik.
ilim:
bilgi, marifet.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye gü-
cü yeten sonsuz kudret sahibi, Al-
lah.
kâfi:
yeter, yeterli.
kesret-i efrat:
fertlerin çokluğu.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuvve-i iktisadiye:
iktisat etme
duygusu; tutumluluk.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
malik:
sahip.
mizan:
ölçü, denge.
mümtaz:
ayrıcalıklı, seçkin.
münkir:
Allah’ın varlığını ka-
bul ve tasdik etmeyen, iman-
sız, dinsiz.
nevi:
çeşit, tür.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yapan, sanatkâr.
sâni-i Kadîr:
her şeye gücü
yeten ve her şeyi sanatlı ya-
ratan Allah.
sır:
gizli hakikat.
sun’:
sanat eseri.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
tarik-ı evlâ:
daha iyi olan yol,
üstün yol, meslek.
teşkilât:
yapışlar, kuruluşlar.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
tezat:
zıtlık, aykırılık.
yed-i tasarruf:
tasarruf eli, sa-
hib olma, sahiplik.
zahir:
açık, aşikâr.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.
1.
And olsun ki, onlara “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorsan, elbette “Allah” derler.
(Lokman Suresi: 25.)
l
âsiYYemalar
| 62 | Mesnevî-i nuriye
1...,52,53,54,55,56,57,58,59,60,61 63,64,65,66,67,68,69,70,71,72,...528
Powered by FlippingBook