Mesnevi-i Nuriye - page 54

ezcümle
: Kâinatta görünen hüsn-i sanat dahi risalet-i
Ahmediyeye (
AsM
) delâlet ve şahadet eden kat’î bir delil-
dir. Zira, şu ziynetli masnuatın cemali, hüsn-i sanat ve
ziyneti izhar eder. Sanat ve suretin güzelliği, Sâni’de gü-
zelleştirmek ve ziynetlendirmek isteği mevcut olduğuna
delâlet eder. Güzelleştirmek ve ziynetlendirmek sıfatları,
Sâniin sanatına olan muhabbetine delâlet eder. Bu mu-
habbet ise, masnuatın en ekmeli insan olduğuna delildir.
Çünkü o muhabbetin mazhar ve medarı insandır. İnsan
dahi masnuatın en cami ve en garibi olduğundan, şe-
cere-i hilkate bir semere-i şuuriyedir. İnsan bir semere
gibi olduğu cihetle, kâinatın eczası arasında en cami ve
baid bir cüzdür. İnsan zîşuur ve cami olduğu cihetle, na-
zarı âmm, şuuru küllî olur. Nazarı âmm olduğundan, şe-
cere-i hilkati tamamıyla görür; şuuru da küllî olduğun-
dan, Sâniin makasıdını bilir. Öyle ise, insan Sâniin mu-
hatab-ı hassıdır.
Evet, âmm ve şümullü olan nazar ve şuurunu Sâniin
ibadetine ve muhabbetine sarf ve sanatını istihsan, tak-
dir ve teşhirine tevcih ve nimetlerinin şükrüne istimal
eden bir fert, verdiği nimetlere karşı şükür isteyen ve ya-
rattığı mahlûkatı ibadete, şükre davet eden Sâniin has
muhatap ve habibidir.
ey insanlar! zikredilen ahval ve şuunatla muttasıf olan
Hazret-i Muhammed’in (
AsM
) sâniin o ferd-i ferit dediği-
miz muhatab-ı hassı olmamasına imkân var mıdır? Ve
tarihinizin gösterdiği nev-i beşerden en büyük insanlar
ahval:
hâller, durumlar.
âmm:
genel, umumî.
baid:
uzak, ırak.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
cemal:
güzellik.
cihet:
yön.
cüz:
kısım, parça.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
ekmel:
daha (en, pek) mükem-
mel, en olgun, kusursuz ve eksik-
siz olan.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
ferd-i ferit:
eşi, benzeri olmayan
fert, seçilmiş zat.
garip:
tuhaf, hayret verici.
habip:
sevilen, sevgili.
hüsn-i sanat:
sanat güzelliği.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
istimal:
kullanma.
izhar:
ortaya koyma, açığa çıkar-
ma, gösterme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
medar:
sebep, vesile.
muhabbet:
sevgi, aşk derecesin-
de sevme.
muhatab-ı has:
özel muhatap.
r
eşhalar
| 54 | Mesnevî-i nuriye
muhatap:
kendisine hitap
olunan, söz söylenilen kimse.
muttasıf:
vasıflandırılan, sıfat-
lanan.
nazar:
bakış, fikir.
nazar-ı âmm:
umumî bakış,
her şeyi incelikleri ile idrak
edebilecek bakış açısı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
risalet-i Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (asm) pey-
gamberliği.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sarf:
harcama.
semere:
meyve, güzel netice.
semere-i şuuriye:
şuurlu, bi-
linçli meyve, netice.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alâmet, işaret.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağa-
cı.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler,
hâller; işler.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyi-
ce idrak etme, anlayış.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile, gerekse hâl ile Al-
lah’ı hamd etme.
şümul:
içine alma, kaplama,
ihata etme.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
teşhir:
ilan etme, herkese du-
yurma; sergileme.
tevcih:
yöneltme, çevirme;
mana verme, yorumlama.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
ziynet:
süs.
1...,44,45,46,47,48,49,50,51,52,53 55,56,57,58,59,60,61,62,63,64,...528
Powered by FlippingBook