Mesnevi-i Nuriye - page 50

Ve keza, o zat, duasıyla, ubudiyetiyle o saadetin vücudu-
na ve icadına vesiledir.
evet, bak: o zat nev-i beşere imamdır. Mescidi yalnız
Ceziretü’l-Arab değildir, küre-i arzdır. Cemaati de yalnız
o zamanın insanları değildir. Belki Âdem zamanından
kıyamete kadar her bir asrın halkı bir saf olup, bütün
asırlar safları onun arkasında, onun duasına “Âmin”
diyorlar.
Bilhassa, o zat, o cemaat-i uzmada umum zevi’l-haya-
ta şamil pek şedit bir ihtiyac-ı azîm için dua eder. Ve
onun duasına, yalnız o cemaat değil, belki arz ve sema
ve bütün mevcudat “Âmin” söyler. Yani, “Yâ rabbena!
onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de
onun talep ettiğini talep ediyoruz.” Bilhassa, o cemaat-i
uzma önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve te-
zellül ile, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzünle niyaz ve dua
eder ki, kâinat bile heyecana gelir, o zatın duasına işti-
rak eder. evet, öyle bir maksat için niyaz eder ki, eğer o
maksat husule gelmezse, yalnız mahlûkat değil, âlem bi-
le kıymetsiz kalır, esfel-i safilîne düşer. Çünkü, o zatın
matlubûyla mevcudat yüksek kemalâta erişir.
Acaba o zat, o matlûbu kimden istiyor?
evet, öyle bir zattan talep eder ki, en gizli ve en kü-
çük bir hayvanın cüz’î bir ihtiyacı için lisan-ı hâliyle yap-
tığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir. Ve
keza, en edna bir emeli, en edna bir gaye için, en edna
bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve
âlem:
dünya, cihan; bütün yaratıl-
mışlar.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
arz:
yer, dünya.
asır:
yüzyıl.
bilhassa:
özellikle.
cemaat:
topluluk, aralarında çeşit-
li bağlar bulunan insanlar toplulu-
ğu.
cemaat-i uzma:
çok büyük cema-
at, en büyük topluluk.
Ceziretü’l-Arab:
Arap Yarımadası.
cüz’î:
az bir parça.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
edna:
en açağı, en basit, en kü-
çük.
emel:
şiddet arzu, ümit.
esfel-i safilîn:
aşağıların en aşağı-
sı, cehennemin en aşağı tabakası.
gaye:
maksat, hedef.
husul:
olma, meydana gelme.
hüzün:
keder, tasa, gam.
icat:
vucüda getirilme, yoktan var
edilme.
ihtiyac-ı azîm:
büyük bir ihtiyaç.
ikram:
bağış, ihsan, bir şey sun-
ma.
imam:
önde ve ileride olan, delil,
rehber.
iştirak:
katılma, ortak olma.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
r
eşhalar
| 50 | Mesnevî-i nuriye
zu etme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kemalât:
faziletler, kemaller,
olgunluklar, mükemmellikler.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah
tarafından tayin edilen bir va-
kitte yıkılıp mahvolması.
kıymet:
değer.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
maksat:
gaye.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
saadet:
mutluluk.
saf:
dizi, sıra.
sema:
gökyüzü, gök.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şedit:
şiddetli.
talep:
isteme, dileme.
tazarru:
yalvarma, Allah’a hu-
şû içinde yalvarma.
tezellül:
kendini hor ve hakir
gösterme.
ubudiyet:
kulluk.
umum:
bütün, herkes.
vesile:
aracı, vasıta.
yâ rabbena:
Ey bizim Rabbi-
miz.
zat:
ululuk sahibi kişi, şahıs
(asm).
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri,
canlılar.
zîhayat:
hayat sahibi.
1...,40,41,42,43,44,45,46,47,48,49 51,52,53,54,55,56,57,58,59,60,...528
Powered by FlippingBook