Mesnevi-i Nuriye - page 45

Altıncı Reşha
Arkadaş!
o hutbe-i ezeliyeyi okuyan zat, kâinatın kemalâtını
keşfeden canlı bir güneştir –saadet-i ebediyeyi ihbar ve
tebşir ediyor, nihayetsiz rahmeti keşfetmiş ilân ediyor–
saltanat-ı rububiyetin mehasininin dellâlı ve esma-i İlâhi-
yenin gizli definelerinin keşşafıdır.
evet, o zat (
AsM
) vazifesi itibarıyla hakkın bürhanı, ha-
kikatin ziyası, hidayetin güneşi, saadetin vesilesidir. Şah-
siyet ve hüviyet cihetiyle, muhabbet-i rahmaniyenin mi-
sali, rahmet-i rabbaniyenin timsali, hakikat-i insaniyenin
şerefi, şecere-i hilkatin en kıymettar ve kıymetli bahadar
bir semeresidir. tebliğ ettiği dini de harika bir sür’atle
şark ve garbı ihata etmiş, nev-i beşerin beşte biri kabul
etmiştir. Acaba, böyle bir zatın davalarında nefis ve şey-
tanın münakaşa ve itirazlarına bir imkân var mıdır?
Yedinci Reşha
Arkadaş!
o zatı harekete getirip o inkılâpları kendisine yaptıran
ancak bir kuvve-i kudsiyedir. evet, bilhassa Ceziretü’l-
Arab’da yaptığı inkılâp ve icraata bak:
o sahralarda, o çöllerde âdetlerini muhafazada çok
mutaassıp ve asabiyetlerinde fevkalâde inatçı ve kasa-
vet-i kalb ve merhametsizlikte emsalsiz ve hatta diri diri
Mesnevî-i nuriye | 45 |
r
eşhalar
kasavet-i kalp:
kalp katılığı, mer-
hametsizlik.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
keşif:
gizli bir şeyi bulma, meyda-
na çıkarma.
keşşaf:
keşfeden, gizli bir şeyi
meydana çıkaran.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuvve-i kudsiye:
kudsî kuvvet,
Allah’ın sırlarının kendisinde gö-
züktüğü peygamberlerin, velîlerin
kuvveti.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
misal:
benzer, örnek.
muhabbet-i rahmaniye:
sonsuz
merhamet ve şefkat sahibi olan
Allah’ı kalben sevmek.
muhafaza:
koruma.
mutaassıp:
eski adet ve gelenek-
lerine aşırı bağlı olup, yenilik ka-
bul etmeyen.
münakaşa:
tartışma.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan, hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rahmet-i rabbaniye:
terbiye ve
idare eden Allah’ın rahmeti, mer-
hameti ve şefkati.
reşha:
sızıntı, damla.
saadet:
mutluluk.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı ter-
biye ve idare edici olan Allah’ın
saltanatı.
semere:
meyve, güzel netice.
sür’at:
çabuk olma, hızlılık.
şahsiyet:
kişilik.
şark:
güneşin doğduğu yön, doğu.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağacı.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
tebliğ:
dinî bir emrin yaratılmışla-
ra duyurulması; peygamberlerin
Allah’ın emrini kullara bildirmeleri
ve hakka davet etmeleri.
tebşir:
müjde verme, müjdeleme.
timsal:
örnek, numune.
vazife:
görev.
vesile:
aracı, vasıta.
zat:
ululuk sahibi kişi, şahıs (asm).
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
âdet:
görenek, usul, alışkanlık.
asabiyet:
aşırı taraftarlık.
bahadar:
kıymetli, değerli.
bilhassa:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
Ceziretü’l-Arab:
Arap Yarıma-
dası.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
define:
kıymet ve değeri yük-
sek olan şey, hazine.
dellâl:
ilan eden, bir haberi
duyurmak için yüksek sesle
bağırarak dolaşan kimse.
emsalsiz:
benzersiz.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
fevkalâde:
olağanüstü.
garp:
güneşin battığı taraf, ba-
tı.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikat-ı insaniye:
insanın
hakikati, gerçeği.
harika:
olağanüstü.
hidayet:
doğru olan, hak olan.
hutbe-i ezeliye:
ezelî hutbe,
Kur’ân-ı Kerîm.
hüviyet:
benlik, kimlik.
icraat:
işler.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
inkılâp:
değişme, dönüşüm,
köklü değişme.
itibarıyla:
yüzünden, dolayı-
sıyla, bakımından.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
1...,35,36,37,38,39,40,41,42,43,44 46,47,48,49,50,51,52,53,54,55,...528
Powered by FlippingBook