p
¬p
FBÉn
Yo
óp
H k
án
Yr
ôo
°S n
?n
õn
fn
h, o
ôn
és
°ûdG p
¬p
Jn
ƒr
Yn
óp
d r
ä n
ABÉ n
L r
øn
e '
¤n
Y@/
¬p
às
eo
G ¢p
SÉn
Ør
fn
G
l
äBÉn
Äp
e /
¬p
eÉn
©n
W r
øp
e m
´Én
°U r
øp
e n
™n
Ñn
°Tn
h u
ôn
?r
G n
øp
e o
án
eÉn
ªn
¨r
dG o
¬r
às
?n
Xn
Gn
h ,o
ôn
£n
`Ÿr
G
n
í s
Ѱn
Sn
h p
ôn
`Kr
ƒn
µr
dÉn
c m
äG s
ôn
e n
å'
?n
K /
¬p
©p
Hɰp
Un
G p
ør
«n
H r
øp
e o
A B Én
Ÿr
G n
™n
Ñn
fn
h ,p
ôn
°ûn
Ñ`r
dG n
øp
e
n
Ör
Fu
òdGn
h n
»r
Ñs
¶dGn
h s
Ös
°†dG o
¬n
d *G n
?n
£r
fn
Gn
h o
Qn
ón
Ÿr
Gn
h o
IÉn
°ün
ër
dn
G p
¬r
«n
Ø`n
c
?/
a
p
êGn
ô r
©p
Ÿr
G p
Öp
MÉn
°U n
ôn
és
°ûdGn
h n
ôn
én
?r
Gn
h n
?n
Ñn
÷r
Gn
h n
?n
ªn
÷r
Gn
h n
´Gn
Qu
òdGn
h n
´r
õp
÷r
Gn
h
m
In
Ón
°U p
?r
dn
G o
?r
dn
G m
ós
ªn
?o
Én
æp
©«p
Øn
°Tn
h Én
fn
’r
ƒn
en
h Én
fp
óu
«n
°S @ o
ô°n
ün
Ñ`r
dG n
ÆGn
R Én
en
h
p
án
?u
ãn
ªn
ào
Ÿr
G p
äÉn
ªp
?n
µ`r
d G?p
a p
án
?u
µ°n
ûn
ào
Ÿr
G p
±ho
ôo
?r
G u
?o
c p
On
ón
©p
H m
?n
Ón
°S p
?r
dn
G o
?r
dn
Gn
h
n
øp
e m
án
ªp
?n
c u
?o
c p
án
`FB G n
ôp
b n
ór
æp
Y p
ABG n
ƒn
¡r
dG p
äÉn
L t
ƒn
ªn
J Én
jGn
ôn
e ?/
a p
ø '
ªr
Ms
ôdG p
¿r
Pp
Ép
H
Én
æn
d r
ôp
Ør
ZGn
h p
¿Én
e s
õdG p
ôp
N'
G '
‹p
G p
?ho
õt
ædG p
?s
hn
G r
øp
e m
Ap
QÉn
b u
?o
c r
øp
e p
¿'
Gr
ôo
?r
dG
(1)
n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G n
Ú/
e'
G @ Én
¡r
æp
e m
In
Ón
°U u
?o
µp
H Én
æn
¡'
dp
G BÉ n
j Én
æ r
ªn
Mr
QGn
h
Arkadaş!
risalet-i Ahmediyeyi ispat eden deliller pek büyük bir
yekûn teşkil ediyor. on dokuzuncu söz namındaki risa-
lemde o delillerden bir kısmı zikredilmiştir. o zatın izhar
ettiği bine yakın mu’cizeleriyle Yirmi Beşinci söz namın-
daki eserimde tafsil edilen kırk vech-i i’caza baliğ olan
kur’ân, risalet-i Ahmediyeye (
AsM
) şahadet ettiği gibi, bu
kâinat da âyâtıyla o zatın nübüvvetine delâlet eder.
evet,
kâinatta yazılan sayısız ayetler Zat-ı Ehad’in vah-
daniyetine şahadet ettikleri gibi, risalet-i Ahmediyeye de
(
AsM
) delâlet ve şahadet ederler.
Mesnevî-i nuriye | 53 |
r
eşhalar
yan şey, burhan.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
izhar:
ortaya koyma, açığa çıkar-
ma, gösterme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
nam:
ad.
nübüvvet:
nebilik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
risalet-i Ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (asm) peygamberliği.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
tafsil:
etraflıca bildirme, ayrıntılı
anlatma.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı, Allah’ın bir oluşu.
vech-i i’caz:
mu’cize yönü.
yekûn:
toplam, tutar.
zat:
ululuk sahibi kişi, şahıs (asm).
Zat-ı ehad:
tek ve hiçbir şeye
muhtaç olmayan zat, Allah.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
âyât:
işaretler, deliller; Allah’ın
varlık ve birliğine işaret eden
deliller.
ayet:
Allah’ın varlığına delâlet
eden şey.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
delil:
bir davayı ispata yara-
1.
Çağırmasıyla ağaçların yanına geldiği, duasıyla yağmurun sür’atle yağdığı, sıcağa karşı bu-
lutun kendisine gölge yaptığı bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakla-
rın arasından üç defa Kevser gibi suyun aktığı, avuçlarında kum ve çakıl taşlarının tesbih
ettiği, Allah’ın, keleri, ceylânı, deveyi, dağı, taşı, ağacı kendisi için konuşturduğu, miracın ve
“Gördüğü hâlleri tam gördü de, göz ne şaştı, ne de başka bir şeye baktı” (Necm Suresi: 17),
ayetinin sahibi, Efendimiz, Seyyidimiz, Şefaatçimiz Muhammed’e ümmetinin alıp verdiği ne-
fesler sayısınca, milyon salât ve milyon selâm olsun. İlk indiği günden itibaren tâ kıyame-
te kadar her okuyanın, okuduğunda hava dalgalarının aynalarında akseden Kur’ân kelime-
lerinin her bir harfi adedince ona milyon salât ve milyon selâm olsun. Bu salâvatlardan her
birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et, ey İlâhımız! Âmin, âmin, âmin.