bütün nebatlar, çiçekler, semereler üstünde konup bün-
yelerinde vazifesini yapmak salâhiyetindedir. eğer, bu
zerreler yaptıkları vazifelerde memur olup Cenab-ı Hak-
kın emir ve iradesine tâbi oldukları kâfirâne inkâr edilir-
se, o zerre herhangi bir bünyeye girse, o bünyenin bü-
tün cihazatını, keyfiyetiyle teşekkülünü bilmesi lâzımdır.
Bu bilginin o zerrede bulunmasını, ancak o kâfir itikat
edebilir.
Maahaza, bir semere, bir şecerenin bir misal-i musağ-
ğarıdır; ve o semeredeki çekirdek, o şecerenin defter-i
a’malidir. o ağacın tarih-i hayatı o çekirdekte yazılıdır.
Bu itibarla, bir semere şecerenin tamamına, belki o şe-
cerenin nev’ine, belki küre-i arza nazırdır. öyle ise, bir
semerenin sanatındaki azamet-i maneviyesi, arzın cesa-
meti nispetindedir. o zerreyi, sanatça havi olduğu o aza-
met-i maneviye ile bina eden, arzı haml ve bina etmek-
ten âciz olmayacaktır. Acaba o kâfir münkir, kalbinde
böyle bir küfrü taşımakla, akıl ve zekâ iddiasında bulun-
ması kadar bir ahmaklık var mıdır?
Arkadaş!
Her bir şey için iki suret ve şekil vardır:
• Biri maddiyedir ki, âdeta bir gömlek gibi her şeyin
vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen su-
retlerdir.
• diğeri makuledir ki, bir şeyin yaşadığı bir ömürde
mürur-i zamanla değiştirdiği muhtelif maddî suretlerin iç-
timaından tasavvur edilen bir suret-i vehmiyedir.
a’mal:
ameller, işler.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
âdeta:
sanki.
arz:
yer, dünya.
azamet-i manevîye:
manevî bü-
yüklük.
cesamet:
büyüklük, irilik.
cihazat:
cihazlar, uzuvlar, organ-
lar.
emir:
iş buyurma, buyruk.
haml:
yükleme, yüklenme.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
içtima:
toplanma, bir araya gel-
me.
iddia:
davaya kalkışma, dava et-
me.
inkâr:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, kabul ve tasdik etme-
me.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda olan ik-
tidar, güç.
itibarla:
bakımdan, yüzden.
itikat:
kesin inanma, iman.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kâfirâne:
kâfircesine, Allah’ı inkâr
edercesine.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum, iç yüz.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
l
âsiYYemalar
| 58 | Mesnevî-i nuriye
olmakla beraber.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
maddiye:
maddeye ait, mad-
de ile alâkalı.
makule:
aklın uygun bulduğu
şeyler, makul olanlar.
misal-i musağğar:
küçültül-
müş örnek, bir şeyin bütün
özelliklerini taşıyan, ondan da-
ha küçük olan örneği.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
münkir:
Allah’ın varlığını ka-
bul ve tasdik etmeyen, iman-
sız, dinsiz.
mürur-i zaman:
zamanın geç-
mesi, zaman aşımı; zamanla.
nazır:
nazar eden, bakan.
nebat:
topraktan biten, yeti-
şen her türlü şey, bitki.
nevi:
çeşit, tür.
nispet:
oran, ölçü.
salâhiyet:
yetki, bir işi yapma-
ya veya işe karışmaya hakkı
bulunma.
semere:
meyve, yemiş.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
suret-i vehmiye:
vehmî suret,
aslında var olmadığı hâlde
varmış gibi kabul edilen gö-
rüntü.
şecere:
ağaç.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
takdir:
Allah’ın takdiri, Allah’ın
ilmiyle belli bir düzen verme-
si.
tarih-i hayat:
hayat tarihi.
tasavvur:
bir şeyi zihinde dü-
şünme, tasarlama.
teşekkül:
şekillenme, meyda-
na gelme.
vazife:
görev.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.