Arkadaş!
Her bir mevcudun üstünde Sâni-i Ehad ve Samed’in
bir sikkesi, bir hatemi olup, o mevcudun Sâni-i Ehad ve
Samed’in mülkü ve eser-i sanatı olduğuna şahadet edi-
yorlar.
evet, gayr-i mütenahi ehadiyet sikkelerinden ve sa-
medâniyet hatemlerinden, yalnız bahar mevsiminde sa-
hife-i arza darp edilen sikkeye bak ki, şu zikredilecek mü-
teselsil fıkralar, cümleler o sikkeyi güneş gibi gösteriyor-
lar ve izhar ediyorlar.
evet, sahife-i arzda pek garip, hakîmâne bir icat görü-
nüyor. Bu görünen icadın gösterdiği kuvvet ve faaliyeti
görmek istersen, şu gelen fıkralara dikkat et:
1.
o icat fiili, pek azîm ve geniş bir sahavet-i mutlaka-
dan geliyor.
2.
Bir sühulet-i mutlaka ile bir kuvvet-i mutlakadan çı-
kıyor.
3.
Mutlak bir intizamla, sür’at-i mutlakada meydana
geliyor.
4.
Mevzun ve mizanlı olarak, bir vüs’at-i mutlakada
bulunuyor.
5.
güzel bir eser-i sanat olmakla beraber, mutlak bir
ucuzlukta görünüyor.
6.
taallûk ettiği şeyler pek karışık olmakla beraber,
büyük bir imtiyaz-ı mutlak ve adem-i iltibas ile yapılıyor.
adem-i iltibas:
birbirine benzeyen
şeyleri karıştırmama.
azîm:
büyük.
darp:
vurmak, vuruş, çarpma.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şeyde
birliğinin tecelli etmesi, görünme-
si.
eser-i sanat:
sanat eseri, sanat
değeri olan eser.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
fiil:
iş, hareket.
garip:
tuhaf, hayret verici.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sonu ol-
mayan, nihayetsiz.
hakîmâne:
hikmetli bir şekilde.
hatem:
mühür, damga.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
imtiyaz-ı mutlak:
mutlak ve ke-
sin bir şekilde ayırdetme, benzer-
lerinden ayırma.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
l
âsiYYemalar
| 60 | Mesnevî-i nuriye
kuvvet-i mutlaka:
kayıtsız,
şartsız, sonsuz bir güç ve kuv-
vet.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
merci:
merkez, kaynak.
mevzun:
ahenkli, biçimli, uy-
gun.
mizan:
ölçü, denge.
mutlak:
herhangi bir kayda
bağlı olmayan, kayıtsız, şart-
sız.
münezzeh:
arınmış, tenzih
edilmiş, uzak.
müteselsil:
teselsül eden, bir-
birinin ardı sıra, zincirleme gi-
den.
sahavet-i mutlaka:
tam bir
cömertlik, sonsuz bir el açıklı-
ğı.
sahife-i arz:
dünya sayfası.
samedâniyet:
her şey kendi-
sine muhtaç olduğu hâlde, Al-
lah’ın hiç bir şeye muhtaç ol-
maması.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sâni-i ehad ve samed:
tek ve
benzersiz olan, her şey kendi-
sine muhtaç olup da kendisi
hiç bir şeye muhtaç olmayan
ve her şeyi sanatlı olarak ya-
ratan Allah.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sühulet-i mutlaka:
sonsuz ve
tam kolaylık.
sür’at-i mutlaka:
tam bir hız-
la, sonsuz sür’atle.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alâmet, işaret.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
vüs’at-i mutlaka:
mutlak ge-
nişlik.
zikretmek:
anmak, bildirmek.