Mesnevi-i Nuriye - page 39

Hazret-i Muhammed (
AsM
) öyle bir zattır ki, azamet-i
maneviyesinden dolayı sath-ı arz o zatın Mescid-i Aksa’-
sıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Mü-
nevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir. Cemaat-i mü’mi-
nîne en son ve en âlî imam ve nev-i beşerin hatib-i şehî-
ridir, saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiya-
nın reisidir, onları tezkiye ve tasdik ediyor; çünkü, dini
bütün dinlerin esasatına camidir. Ve bütün evliyanın ba-
şıdır, şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor.
o zat (
AsM
) öyle bir kutup ve nokta-i merkeziyedir ki,
onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiya-i ahyar, eb-
rar-ı sadıkîn onun gelmesine müttefik ve kelâm-ı nutkuy-
la natıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki, damar
ve kökleri enbiyanın esasat-ı semaviyesidir, dal ve budak-
ları evliyanın maarif-i ilhamiyesidir. Bu itibarla, herhangi
bir davayı iddia etmiş ise, bütün enbiya, mu’cizelerine is-
tinaden ve bütün evliya, kerametlerine müsteniden ona
şahadet etmişlerdir. evet, bütün davalarının tasdiklerini
iş’ar eden, bütün kâmillerin hatem ve mühürleri vardır.
Ezcümle
: o zatın (
AsM
) davalarından biri tevhiddir. Bu
davayı tasrih ve ifade eden
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G B n
kelime-i mü-
barekesidir. o zatın halka-i din ve zikrine giren bütün
geçmiş ve gelecek insanlar, o kelime-i mukaddeseyi
rükn-i iman ve vird-i zeban etmişlerdir. demek o dava-
nın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itminan ve iz’an-
ları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şamil bir tarzda, o
Mesnevî-i nuriye | 39 |
r
eşhalar
gönül rahatlığı içinde tereddütsüz
kabul etme.
iz’an:
basiret, anlayış, kavrayış,
akıl, zekâ.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kelâm-ı nutuk:
konuşma metin-
lerinin cümleleri, sözleri.
kelime-i mukaddese:
yüce, kud-
sî söz.
kelime-i mübareke:
mübarek ke-
lime.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
kutup:
dinî bir meslek veya gru-
bun başı; birçok Müslümanın ken-
disine bağlı olduğu evliyadan kişi-
ler.
maarif-i ilhamiye:
kalbe konulan
hakikatlerle, bilgilerle öğrenme ve
öğretme.
Medine-i Münevvere:
nurlu Me-
dine şehri.
mihrap:
cami ve mescitlerde kıb-
le yönünde bulunan ve imamın
namaz kıldırırken durduğu çoğun-
lukla girintili bölüm.
minber-i fazl-ı kemal:
mükem-
mel derecedeki olgunluk ve üs-
tünlük makamı.
müsteniden:
istinat ederek, daya-
narak.
müttefik:
fikirce beraber olan.
natık:
bildiren, beyan eden, konu-
şan.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nokta-i merkeziye:
merkezî nok-
ta.
reis:
başkan.
rükn-i iman:
imanın rüknü, şartı,
esası.
saadet:
mutluluk.
sath-ı arz:
yeryüzü, rûy-i zemin.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
şamil:
içine alan, kapsayıcı.
şecere-i nuraniye:
nurlu ağaç.
şems-i risalet:
peygamberlik gü-
neşi.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
terbiye:
besleyip büyütme, yetiş-
tirme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tezkiye:
birini temize çıkarma.
vird-i zeban:
dilde tesbih, sık sık
tekrar edilen dua, dillerden düş-
meyen söz.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
azamet-i maneviye:
manevî
büyüklük.
cami:
toplayan, içine alan,
kapsayan.
cemaat-i mü’minîn:
inananlar
topluluğu, mü’minler cemaati.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ebrar-ı sadıkîn:
iyi insanların
en doğru sözlü ve güvenilir
olanları.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
enbiya-i ahyar:
en hayırlı
peygamberler.
esasat:
esaslar, kökler, temel-
ler.
esasat-ı semaviye:
dinî, İlâhî,
manevî hakikatler, gerçekler.
evliya:
velîler, Allah dostları.
hakikat:
gerçek, doğru.
halka-i din:
din dairesi.
halka-i zikir:
zikir halkası, zi-
kir esnasında daire şeklinde
oturma.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hatem:
mühür, damga.
hatib-i şehîr:
en meşhur ha-
tip; tüm âlemde meşhur olan
konuşmacı.
istinaden:
istinat ederek, da-
yanarak.
iş’ar:
anlatma, bildirme; yazı
ile haber verme.
itminan:
inanma, güvenme,
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
1...,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38 40,41,42,43,44,45,46,47,48,49,...528
Powered by FlippingBook