evet, semadaki ecram ve yıldızların birbirine ve arza
verdikleri ziya, hararet, bilhassa arza yaptıkları sair yar-
dımlarını görüyorsunuz. Ve keza, bulutla arz arasında ce-
reyan eden su alışverişine bakınız ki, arz, suyu buhar
şeklinde buluta veriyor, bulut da kendi fabrikalarında lâ-
zım gelen ameliyatı yaptıktan sonra buz, kar, yağmur
şeklinde iade ediyor. sanki o camit cirimler, lisan-ı hâl-
leriyle telsiz telgraf gibi birbiriyle konuşur ve yekdiğerine
arz-ı ihtiyaç ediyorlar. Bilhassa bütün o ecram âdeta el
ele vermiş gibi, kemal-i ciddiyetle zevi’l-hayata lâzım
olan şeyleri tedarik etmek hizmetinde sa’y ediyorlar ve
bir Müdebbir’in emrine bağlı olup bir gayeye teveccüh
ediyorlar.
evet, şu teavün kanununa ittibaen, şems, kamer, gece
ve gündüz, yaz ve kış taraflarından yapılan yardımlar sa-
yesinde, şu hayvanların erzakını yetiştiren nebatat izn-i
İlâhî ile meydana gelir. Hayvanat da emr-i rabbanî ile be-
şerin ihtiyacatını yerine getirir. Bal arısıyla ipek böceği-
nin insanlara yaptıkları yardımlar, bu davayı ispat eder.
evet, bu gibi eşya-i camidenin yekdiğerine yaptıkları
şu yardımlar, pek aşikâr bir delildir ki, onlar kerîm bir
Müdebbir’in hademesi ve amelesi olup onun emriyle, iz-
niyle iş görürler.
Sekizinci Lem’a
gıda olarak mahlûkata, bilhassa hayvanata taksim edi-
len rızıklara dikkat lâzımdır ki, bu rızık vakt-i muayyenin-
de yetişir, vakt-i ihtiyaçta sevk edilir. Ve derece-i ihtiyaç
âdeta:
sanki.
amele:
işçi, ırgat.
ameliyat:
operasyon.
arz:
yer, dünya.
arz-ı ihtiyaç:
ihtiyacını bildirme.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
beşer:
insan, insanlık.
bilhassa:
özellikle.
camit:
ruhsuz, cansız.
cereyan:
olma, meydana gelme.
cirim:
cansız cisim.
dava:
iddia.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
derece-i ihtiyaç:
ihtiyaç nispeti,
ihtiyaç derecesi.
ecram:
kütleler, cansız cisimler;
gezegenler.
emr-i rabbanî:
Allah’a ait olan
emir, iş.
erzak:
yiyecek, içecek, azıklar.
eşya-i camide:
cansız şeyler, ci-
simler.
hademe:
hizmetçiler, hizmet gö-
renler, hadimler.
hararet:
sıcaklık.
hayvanat:
hayvanlar.
iade:
geri verme.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu olan
şeyler.
l
em
’
alar
| 30 | Mesnevî-i nuriye
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
ittibaen:
ittiba ederek, tâbi
olarak, uyarak.
izn-i ilâhî:
Allah’ın izni.
kamer:
ay.
kanun:
yasa.
kemal-i ciddiyet:
ciddiyetin
son derecesi, tam bir ciddiyet.
kerîm:
ihsan ve ikramı bol
olan Allah.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lem’a:
parıltı.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
müdebbir:
tedbir alan, her işi
önceden düşünüp ona göre
ayarlayan, plânla idare eden.
nebatat:
bitkiler.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan
ettiği nimetler.
sair:
diğer, başka, öteki.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sema:
gökyüzü, gök.
sevk:
ulaştırma, yöneltme.
şems:
güneş.
taksim:
bölme, paylaştırma.
teavün:
yardımlaşma, birbiri-
ne yardım etme.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
teveccüh:
yönelme, sevgi, il-
gi.
vakt-i ihtiyaç:
ihtiyaç zamanı.
vakt-i muayyen:
belirli bir va-
kit.
yekdiğer:
bir diğer.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri,
canlılar.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlak-
lık.