Mesnevi-i Nuriye - page 32

fert, “Ancak nev’imi yaratan beni yaratabilir” diyor.
Çünkü efrat arasında misliyet vardır. Ve arzın her tara-
fında dağınık bir surette bulunan en küçük bir nevi, “Be-
ni yaratabilen ancak arzı yaratandır” söylüyor. Arza bak,
ne söylüyor: sema ile aralarında alışverişi bulunduğu
için, “Beni halk edebilen, ancak mecmu-i kâinatı halk
eden zattır” diyor. Çünkü aralarında tesanüt vardır.
Onuncu Lem’a
Arkadaş!
Hayat ve ihya ve zevi’l-hayatla her bir cüz ve cüz’îye
ve her bir küll ve küllîye ve kâinatın hey’et-i mecmuası-
na darp edilen tevhid hatemlerinden bir kısım misalleri,
mezkûr beyanattan anlaşıldı. Şimdi dinle, enva ve külli-
yat üstüne vazedilen vahdaniyet sikkelerinden bir taneyi
zikredeceğiz. Şöyle ki:
tek bir semere ile semeredar şecerenin yaratılışların-
daki suubet ve sühulet birdir. Çünkü ikisi de bir merkeze
bakar, bir kanuna bağlıdır, terbiye ve keyfiyetleri birdir.
Malûmdur ki, merkezin ittihadı, kanunun vahdeti, terbi-
yenin vahdaniyeti sayesinde külfet, meşakkat, masraf
azalır ve öyle bir kolaylık hâsıl olur ki; pek çok semerele-
ri olan bir ağaç yed-i vahide, tek bir semerenin yapılışı da
eyadi-i kesîreye tevdi edildiği zaman, her iki tarafın yapı-
lışları sühuletçe bir olur ve aralarında yaratılışça fark yok-
tur. Çok adamlar tarafından yapılan bir semerenin terbi-
yesi için lâzım olan cihazat ve alât ve edevat vesaire, bir
alât:
aletler, vasıtalar, aygıtlar.
arz:
yer, dünya.
beyanat:
açıklamalar, izahlar.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan maddî manevî alet-
ler.
cüz:
kısım, parça.
cüz’î:
küçük, az; bütüne ait olma-
yan, özel.
darp edilme:
vurulma, basılma.
edevat:
bir işi yapmaya vasıta
olan şeyler, aletler.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
eyadi-i kesîre:
çok eller, birden
çok el.
fert: birey.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya çık-
ma.
hatem:
mühür, damga.
hey’et-i mecmua:
genel yapı,
şekil; bir şeyin teferruatına ve cüz-
lerine bakılmaksızın bütününün
gösterdiği hâl ve manzara.
ihya:
canlandırma, diriltme, hayat
verme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kanun:
yasa.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum, iç yüz.
külfet:
zahmet, sıkıntı.
küll:
bütün.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
l
em
alar
| 32 | Mesnevî-i nuriye
külliyat:
bir şeyin bütünü, bir
şeyin tamamı, hepsi.
lem’a:
parıltı.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mecmu-i kâinat:
kâinatın bü-
tünü.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük, zorluk.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
misal:
örnek.
misliyet:
benzeri ve misli ol-
mak, benzerlik.
nevi:
çeşit, tür.
sema:
gökyüzü, gök.
semere:
meyve, güzel netice.
semeredar:
meyveli, faydalı
neticeler veren.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
suret:
biçim, şekil, tarz.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
şecere:
ağaç.
terbiye:
besleyip büyütme,
yetiştirme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine
dayanma ve destek olma.
tevdi:
emanet etme, teslim
etme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
bir ve tek olma.
vazedilme:
konulma, yerleş-
tirlme.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
yed-i vahit:
tek bir el.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri,
canlılar.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1...,22,23,24,25,26,27,28,29,30,31 33,34,35,36,37,38,39,40,41,42,...528
Powered by FlippingBook