Mesnevi-i Nuriye - page 23

Birinci Lem’a
Bakınız: Her bir masnuun yüzünde öyle bir sikke var-
dır ki, ancak her şeyi halk eden Hâlık’a mahsustur. Ve
her bir mahlûkun cephesinde öyle bir hatem vurulmuş-
tur ki, her şeyi yapan sâni’den maada kimsede o hatem
bulunmaz. Ve kudretin neşrettiği mektuplarından her bir
mektubun ahirinde, taklidi kabil olamayan öyle bir turra
vardır ki, ancak sultan-ı ezel ve ebed’e hastır. o gibi sik-
kelerden yalnız hayat üzerinde parlayan sikke-i i’caza ba-
kınız ki, hayatla bir şeyden pek çok şeyler husule gelir,
icat edilir. Ve pek çok şeyler dahi bir şey-i vahide emr-i
rabbanî ile inkılâp ederler. Meselâ, su bir şey-i vahit
iken, pek çok uzuvlara, cihazlara Allah’ın izniyle menşe
olur; icat edilirler. Ve mideye giren pek çok muhtelif ye-
mekler ve meyvelerden Hâlık-ı teâlâ tek bir cismi icat
eder, tek bir cisim husule getirir.
İşte kalb, akıl, şuur sahibi olan bir adam, bu ciheti dü-
şünürse anlar ki,
bir şeyden çok şeyleri icat edip çıkart-
mak ve çok şeyleri bir şeye tahvil etmek, ancak her şeyi
halk eden ve her şeyi yapan Sânia mahsus bir sikkedir
.
İkinci Lem’a
sayısız hatemlerden canlı mahlûkata vazedilen hayat
hatemine bakınız.
evet, canlı bir mahlûk, camiiyeti itibarıyla, kâinata
küçük bir misaldir, şecere-i âleme güzel ve tatlı bir
meyvedir, kevn ve vücuda bir nüvedir ki, Cenab-ı Hak o
Mesnevî-i nuriye | 23 |
l
em
alar
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sikke-i i’caz:
mu’cizelik işareti,
sikkesi, damgası.
sultan-ı ezel ve ebed:
ezel ve
ebed sultanı; varlığının başlangıcı
ve sonu olmayan kudret ve hâki-
miyet sahibi sultan, Allah.
şecere-i âlem:
kâinat ağacı; ağa-
ca benzeyen kâinat.
şey-i vahit:
bir şey, tek nesne.
şuur:
bir şeyi anlama, tanıma ve
kavrama gücü; anlayış, idrak.
tahvil:
bir hâlden başka bir hâle
getirme, değiştirme, dönüştürme.
turra:
mühür, damga, tuğra.
uzuv:
bir canlıyı meydana getiren
parçacıklardan her biri, organ.
vazedilme:
konulma, yerleştiril-
me.
vücut:
varlık.
ahir:
son.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
cihaz:
aza, organ.
cihet:
yön.
emr-i rabbanî:
Allah’ın emri.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden Allah.
Hâlık-ı Teâlâ:
her şeyi yoktan
var eden yüce yaratıcı, Allah.
halk:
yaratma, yoktan var et-
me.
hatem:
mühür, damga.
husul:
olma, meydana gelme.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
itibarıyla:
yüzünden, dolayı-
sıyla, bakımından.
kabil:
mümkün, ihtimal daire-
sinde.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kevn:
olma, oluş.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı
çevreleyen ezelî kuvveti.
lem’a:
parıltı.
maada:
başka, gayri, geriye
kalan.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafın-
dan yaratılmış olan.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
menşe:
esas, kaynak.
meselâ:
örneğin.
misal:
örnek.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
neşir:
dağıtma, yayma, saç-
ma, serpme.
nüve:
çekirdek.
1...,13,14,15,16,17,18,19,20,21,22 24,25,26,27,28,29,30,31,32,33,...528
Powered by FlippingBook