(1)
w
İtizar
R
isale-i Nur Külliyatından
El-Mesneviyyü’l-Arabî
ile muanven, büyük üstadın cihanbaha pek kıy-
mettar şu eserini de, Allah’ın avn ve inayetiyle, Arabîden
türkçeye çevirmeye muvaffak olmakla kendimi bahtiyar
addediyorum. Yalnız aslındaki ulviyet, kuvvet ve cezaleti
tercümede muhafaza edemedim.
evet, o cevherbaha hakikatlere zarf olacak ne bir harf ve
ne bir lâfız bulamadım. tercüme lisanı da fikrim gibi nâkıs
ve kàsır olduğundan, o azîm imanî ve cesim kur’ânî haki-
katlere ancak böyle dar ve kısa bir kisveyi tedarik edebil-
dim. ne hakkın ve ne hakikatin hatırı kalmış; fabrika-i di-
mağiyemin bozukluğundan bu kadarını da müellif-i muhte-
rem Bediüzzaman’ın manevî yardımları ile dokuyabildim.
evet, bir tavuk kendi uçuşuyla şahinin veya kartalın uçuş-
larını taklit ve tercüme edemez. Bu, hakikaten aslına uygun
ve lâyık bir tercüme değildir; pek kısa bir meal, bazen de
tayyedilmiş, tercüme edememiş. Çok yerlerde yalnız meali-
ni aldım, bazı yerlerde de tayyettim. Ancak, aslındaki ha-
kaikı evlâd-ı vatana gösteren küçük bir âyinedir.
Risale-i Nur müellifinin neseben
küçük kardeşi ve on beş sene
ondan ders alan
ABDÜLMECİD NURSÎ
Mesnevî-i nuriye | 15 |
m
ukaddeme
Kur’ân’dan gelen.
lâfız:
söz, kelime.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
lisan:
dil.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
meal:
mana, anlam, mefhum.
muanven:
ünvanlı, adlı.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müellif-i muhterem:
muhterem
müellif, saygıdeğer yazar.
muhafaza:
koruma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nâkıs:
noksan, eksik.
neseben:
nesepçe, soy bakımın-
dan.
rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, esirgeyen, koru-
yan, acıyan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rı-
zıklandıran Allah.
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
taklit:
birinin davranış ve işlerinin
şekil ve biçim olarak aynını yap-
ma.
tayy:
atlamak, üzerinden geçmek.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yükseklik.
zarf:
kap, kılıf, mahfaza.
addetmek:
saymak.
Arabî:
Arabca.
avn:
yardım.
âyine:
ayna.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
bahtiyar:
bahtlı, tâli’li, mutlu.
cesim:
önemli, büyük.
cevherbaha:
kıymetli; cevher
değerinde.
cezalet:
ahenkli, akıcı ve gü-
zel ifade.
cihanbaha:
dünya kıymetin-
de, değerinde
evlâd-ı vatan:
vatan evlâtları.
fabrika-i dimağiye:
beyin
fabrikası; akıl ve fikir fabrika-
sı.
hâk:
doğruluk, gerçek, haki-
kat.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakikat:
gerçek; doğruluk; bir
şeyin aslı, esası
hakikaten:
hakikat olarak,
doğrusu, gerçekten.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
itizar:
özür dileme, bir sebep
göstererek affını dileme.
kàsır:
kısa.
kisve:
elbise, kılık.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
külliyat:
bir yazarın basılmış
eserlerinin tamamı.
Kur’ânî:
Kur’ân’a
ait,
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.