Lem’alar
Türkçe Risale-i Nur’un Yirmi İkinci Sözü ile aynı mealdedir.
W
p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
ó«/
dÉn
?n
e o
¬n
d @ l
?«/
c n
h m
Ar
Àn
T u
?o
c = '
¤n
Y n
ƒo
gn
h m
Ar
Àn
T u
?o
c o
?p
dÉn
N *n
G
r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ m
A r
Àn
T u
?o
c o
äƒo
µ`n
?n
e /
?p
ón
«p
H …/
òs
dG n
¿Én
ër
Ѱo
ùn
a
(1)
@ ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h
(4)
Én
¡p
àn
«°p
UÉn
æp
H l
òp
N'
G n
ƒo
g s
’p
G m
á s
`HB G n
O r
øp
e Én
e
(3)
@ o
¬o
æ p
FBG n
õn
N Én
fn
ór
æ p
Y s
’p
G m
A r
Àn
T
E
y
daire-i esbaptan zuhur eden işleri, hâdiseleri es-
baba isnat eden gafil, cahil! Mal sahibi zannetti-
ğin esbap, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların
arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir. onlar ancak o
kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle mu-
vazzaftırlar. demek, daire-i esbap, hükûmetin kalem da-
iresi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebligatı
o daireden yapılıyor. Çünkü, izzet ve azamet perdeyi ik-
tiza eder; tevhid ve celâl dahi şirketi reddeder, tesiri es-
baba vermiyor.
evet, sultan-ı ezelî’nin memurları vardır, ama icraat-
çıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsun-
lar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin
icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar nazır müşahit-
lerdir ki, gördükleri evamir-i tekviniyeye karşı yaptıkları
l
em
’
alar
| 20 | Mesnevî-i nuriye
azamet:
büyüklük.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî ha-
kikatlerden habersiz, hak bilgisin-
den yoksun.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik.
daire-i esbap:
sebepler dairesi,
sebep ve kanunların bulunduğu
yer olan maddî âlem, fiillerin, işle-
rin, oluşların sebeplere bağlandığı
âlem.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evamir-i tekviniye:
yaratma içe-
ren emirler, varlığın yaratılışıyla il-
gili işler.
gafil:
gaflette bulunan, endişesiz,
nefsine uyarak Allah’ın emirlerini
unutan.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
icraat:
işler.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i ezeliye:
ezele ait kudret,
başı sonu olmayan sonsuz İlâhî
kudret, kuvvet.
meal:
mana, anlam, mefhum.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, ken-
disine görev verilmiş, vazifeli.
müşahit:
gözlemci.
nazır:
nezaret eden, bakan, göze-
ten.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rububiyet:
efendilik, sahiplik.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
hükümdarlık.
sultan-ı ezelî:
ezelî sultan;
kudret, kuvvet ve hükümran-
lığının başlangıcı olmayan Al-
lah.
şirket:
ortaklık.
tebligat:
tebliğler, bildiriler,
bildirmeler.
tesir:
etki.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
vazife:
görev.
zuhur:
görünme, meydana
çıkma.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir. • Göklerin ve
yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir. (Zümer Suresi: 62-63.)
2.
Şanı ne yücedir Onun ki her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. (Yâsin Suresi: 83.)
3.
Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. (Hicr Suresi: 12.)
4.
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd
Suresi: 56.)