Mesnevi-i Nuriye - page 17

kur’ân’ın dersiyle, irşadıyla hakikate bir yol bulmuş, gir-
miş. Hatta
(1)
l
ó p
MGn
h o
¬s
`fn
G = '
¤n
Y t
?o
ón
J l
á n
`j'
G o
¬n
d m
Ar
Àn
T u
?o
c»/
an
h
hakikati-
ne mazhar olduğunu, Yeni said’in risale-i nur’uyla gös-
termiş.
İkinci Nokta:
Mevlâna Celâleddin
(rA)
ve İmam-ı
rabbanî
(rA)
ve İmam-ı gazalî
(rA)
gibi, akıl ve kalb itti-
fakıyla gittiği için, her şeyden evvel kalb ve ruhun yara-
larını tedavi ve nefsin evhamdan kurtulmasını temine ça-
lışıp, lillâhilhamd, eski said Yeni said’e inkılâp etmiş.
Aslı Farisî, sonra türkçe olan
Mesnevî-i Şerif
gibi, o da
Arabca, bir nevi
Mesnevî
hükmünde,
Katre, Hubab,
Habbe, Zühre, Zerre, Şemme, Şule, Lem’alar, Reşhalar,
Lâsiyyemalar
ve sair dersleri; ve türkçe de, o vakit
Nok-
ta
ve
Lemaat’
ı gayet kısa bir surette yazmış, fırsat
buldukça da tab etmiş. Yarım asra yakın, o mesleği risa-
le-i nur suretinde, fakat dâhilî nefis ve şeytanla mücade-
leye bedel, hariçte muhtaç mütehayyirlere ve dalâlete gi-
den ehl-i felsefeye karşı, risale-i nur, geniş ve küllî mes-
nevîler hükmüne geçti.
Üçüncü Nokta:
o Yeni said’in münazarasıyla nefis
ve şeytanın tam mağlûp edilmesi ve susturulması gibi,
risale-i nur dahi yaralanmış talib-i hakikati kısa bir za-
manda tedavi ettiği gibi, ehl-i ilhad ve dalâleti de tam il-
zam ve iskât ediyor. demek, bu Arabî
Mesnevî
mecmu-
ası, risale-i nur’un bir nevi çekirdeği ve fidanlığı hük-
mündedir. Bu mecmuanın yalnız dahilî nefis ve şeytanla
mücadelesi, nefs-i emmarenin ve şeytan-ı cinnî ve insînin
Mesnevî-i nuriye | 17 |
m
ukaddeme
inkılâp:
değişme, dönüşme.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
iskât:
susturma, münazarada ce-
vap veremeyecek hale getirme.
ittifak:
birleşme, birlik.
katre:
damla.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
lâsiyyema:
özellikle, bilhassa, her
şeyden çok.
lem’a:
parıltı.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd olsun
ki!.
mağlûp:
yenilme, kendisine galip
gelinmiş.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mecmua:
toplanıp, biriktirilmiş,
düzenlenmiş yazıların hepsi.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
Mesnevî-i Şerif:
Mevlâna’nın her
beyti kendi aralarında kafiyeli
olan, içinde dinî ve ahlâkî nasihat-
ler bulunan Farsça eseri.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
münazara:
bir konu üzerinde belli
kurallara uyularak yapılan tartış-
ma.
mütehayyir:
hayrete düşen, şaşı-
ran.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emre-
den nefis.
nevi:
çeşit, tür.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
reşha:
sızıntı, damla.
risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sair:
diğer, başka, öteki.
şemme:
bir kere koklama.
şeytan-ı cinnî ve insî:
cinler ve in-
sanlar taifesinden olan şeytanlar.
şule:
parıltı, ışıltı; alev, ateş.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tab:
kitap basma.
talib-i hakikat:
gerçeği arayan,
hakikate talip olan.
tedavi:
hastalığı iyileştirme için
yapılan bakım.
temin:
sağlama.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
Zühre:
Çoban Yıldızı, sabah yıldızı.
Arabî:
Arabca.
asır:
yüzyıl.
bedel:
karşılık.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile
ilgili.
dalâlet:
hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i felsefe:
filozoflar, felsefe
ile uğraşan veya taraftar olan-
lar.
ehl-i ilhad:
ilhad ehli, doğru
meslek ve dinden, hak yolun-
dan çıkıp batıl yola sapan
imansızlar, dinsizler.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
evvel:
önce.
Farisî:
Farsça, Acemce.
gayet:
son derece.
habbe:
tane.
hakikat:
gerçek, doğruluk; gö-
rülen bir şeyin aslı, esası.
hariç:
dışarı.
hubab:
taneler, parçalar.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hâle getirme.
1.
Her şeyde Onun birliğine delil olan bir alâmet vardır. (İbnü’l-Mu’tez isimli Arab şairine ait bir
mısra).
1...,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16 18,19,20,21,22,23,24,25,26,27,...528
Powered by FlippingBook