Mesnevi-i Nuriye - page 21

itaat ve inkıyatla, istidatlarına göre bir nevi ibadet yap-
mış olurlar. demek esbap, ancak ve ancak kudretin izze-
tini, rububiyetin haşmetini izhar için vazedilmiş birtakım
vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muave-
net eden yardımcı değillerdir. Beşer sultanlarının me-
murları ise, sultanların ihtiyaç ve aczlerini def için tayin-
lerine zaruret hâsıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Bina-
enaleyh, Allah’ın memurlarıyla insanın memurları ara-
sında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hâ-
diselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göreme-
diklerinden, Cenab-ı Hak’tan şekva ve şikâyetlere başlar-
lar. İşte o şekva ve şikâyetlerin hedefini değiştirmek için
esbap vazedilmiştir. Çünkü, kusur onlardan çıkıyor, on-
ların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i
lâtif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki:
Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakka demiş
ki:
“kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden şekva
edecekler. Benden küsecekler.”
Cenab-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki:
“seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar
perdesini bırakacağım; tâ şekvaları onlara gidip, sana
küsmesinler.”
evet, nasıl ki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm
olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî
olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâmın
Mesnevî-i nuriye | 21 |
l
em
alar
merci:
merkez, dönülecek yer.
misal-i lâtif:
güzel misal, hoş bir
misal.
muavenet:
yardım.
musibet:
felâket, belâ.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nevi:
çeşit, tür.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme.
rububiyet:
efendilik, sahiplik.
sır:
gizli hakikat.
sultan:
padişah, hükümdar.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şekva:
şikâyet.
tayin:
vazifeye gönderme, bir işe
yerleştirme, atama.
temsil-i manevî:
maddî olmayan,
mana âleminden bir temsil.
tevehhüm:
vehimlenme, yok ola-
nı var zannetmekle ümitsizliğe ve
korkuya düşme.
vasıta:
aracı.
vazedilme:
konulma, yerleştiril-
me.
vazetme:
koyma, yerleştirme.
vazife:
görev.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hâdi-
seler, olaylar.
zaruret:
zorunluluk, mecburiyet.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
aleyhisselâm:
Allah’ın selâmı
onun üzerine olsun.
beşer:
insan, insanlık.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cahil:
Allah’ı tanımayan, İlâhî
hakikatlerden habersiz, hak
bilgisinden yoksun.
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kaldırma.
ecel:
her canlının Allah tarafın-
dan takdir edilen ölüm vakti.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
haşmet:
ihtişam, heybet, bü-
yüklük.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
ibâd:
abdler, kullar.
inkıyat:
boyun eğme, bağlan-
ma, teslim olma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
izhar:
ortaya koyma, açığa çı-
karma, gösterme.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet,
kudret, üstünlük.
kabiliyet:
beceriklilik, yete-
nek.
kabz-ı ervah:
ruhların alınma-
sı, ölme.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
lisan-ı hikmet:
hikmet dili,
yaratılış gayesine uygun bir dil
ile.
1...,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20 22,23,24,25,26,27,28,29,30,31,...528
Powered by FlippingBook