Ve keza, cumhur-i mü’minîn ve muvahhidînin o
kelimat-ı mübarekeden kalben zevk ettikleri mâ-i hayatı
ve şerab-i cenneti sen de o mukaddes maşrapalardan
içersin.
İ’lem!
kavaid-i usuliyedendir ki, bir mesele hakkında ispat
edenin sözü nefyedenin sözüne müreccahtır. Çünkü, is-
pat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. nefye-
denin yardımcısı olmadığından tek kalır, sözünde kuvvet
yoktur. Hatta, bin adam bir şeyi nefyederse, bir adam gi-
bidir; bin adam da ispat ederse, ispat edenlerin her biri-
si bin olur. Çünkü, hepsi bir şeye bakıyorlar, ve bir nok-
taya parmak bastıklarından, birbirini takviye ediyorlar.
nefyedenlerde birbirini takviye etmek yoktur; her birisi
tek kalır.
Meselâ, bin pencereden bir yıldızı görüp ispat eden
bin adamın her birisi ötekisine yardımcı olur, sözünü tak-
viye eder. Çünkü, o bin adam, parmakla işaret eder gi-
bi, o şeyi ispat ediyorlar. nefyedenler öyle değildir. Çün-
kü, nefiy için sebep lâzımdır. sebepler de ayrı ayrı olur.
Meselâ, birisi “gözümde zaafiyet var, göremedim”; öte-
kisi “evimizde pencere yok”; ötekisi, “soğuktan başımı
kaldırıp bakamadım” der. Ve hakeza, her birisi, nefyine,
müddeasına ayrı bir sebep gösterdiğinden, kendisince
yıldızın bulunmaması nefsü’l-emirde de yıldızın bulunma-
masına delâlet etmez ki, birbirine yardımcı olsun.
Mesnevî-i nuriye | 135 |
h
uBaB
cumhur-i mü’minîn:
mü’min-
lerin umumu, Allah’a iman
edenler.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
i’lem:
Arabcada bil! anlamın-
da emir.
ispat:
sağlam ve dayanıklı ha-
le getirme; doğruyu delillerle
gösterme.
kalben:
kalp ile, kalpten; içten
ve samimî olarak.
kavaid-i usuliye:
usul ilmi ka-
ideleri; mantık kaideleri.
kelimat-ı mübareke:
müba-
rek kelimeler, sözler.
keza:
böylece, aynı şekilde.
mâ-i hayat:
hayat suyu.
maşrapa:
su içmeye yarayan,
teneke veya bakırdan yapıl-
mış, kulplu kap.
meselâ:
örneğin.
mesele:
konu.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
muvahhidîn:
muvahhitler,
tevhid edenler, Allah’ın varlığı-
na ve birliğine inananlar.
müddea:
iddia edilen şey, tez,
sav.
müreccah:
tercih edilen, üs-
tün tutulan.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzla-
ma.
nefsülemir:
işin hakikati, aslı.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma, teyit ve tasdik
etme.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük,
dermansızlık.