Mesnevi-i Nuriye - page 140

olduğuna delâlet eder. Hatta, eski Yunanîlerin ve Vese-
nîlerin âliheleri, böyle zalimâne tasavvurat-ı şeytaniyenin
mahsulüdür.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
zikreden adamın, feyz-i İlâhîyi celp eden muhtelif
lâtifeleri vardır. Bir kısmı kalb ve aklın şuuruna bağlıdır,
bir kısmı da şuursuz, yani şuurlara tâbi değildir,
(1)
o
ôo
©°r
ûn
j n
’ o
år
«n
M r
øp
e
husule gelir. Binaenaleyh, gaflet ile
yapılan zikirler dahi feyizden hâlî değildir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cenab-ı Hak, insanı pek acip bir terkipte halk etmiş-
tir. kesret içinde vahdeti, terkip içinde besateti, cemaat
içinde ferdiyeti vardır. İhtiva ettiği aza, havâs ve letaifin
her birisi için müstakil lezzetler, elemler olduğu gibi, ara-
larında görülen sür’at-i teavün ve imdattan anlaşıldığı
üzere, her birisi arkadaşlarının lezzet, elem ve teessüra-
tından da hisse alıyorlar. Bu hilkat sayesinde, insan, eğer
ubudiyet yoluna giderse, bütün lezzet, nimet, kemalât
nevilerine, kısımlarına mazhar olmaya şayandır. Ve ke-
za, eğer enaniyet yolunu takip ederse, çeşit çeşit elem ve
azaplara da mahal olmaya müstahaktır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
kelime-i tevhidin tekrar ile zikrine devam etmek, kal-
bi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âlihe:
batıl ilâhlar, tanrılar.
aza:
organlar, uzuvlar.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
besatet:
basitlik, anlaşılır ve kolay
öğrenilir sadelikte oluş.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cemaat:
topluluk.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
enaniyet:
kendini beğenme, ben-
cillik, egoistlik.
ferdiyet:
teklik, birlik, fertlik.
feyiz:
Allah’ın kuluna bağışladığı,
bolluk, bereket, ihsan.
feyz-i ilâhî:
Allah’ın feyzi, bolluğu,
lütfu.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
havas:
hasseler, duyular.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
husul:
olma, meydana gelme.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
i’lem eyyühe’l-aziz:
Ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
imdat:
yardım.
Kelime-i Tevhid:
Allah’ın birliğini
ifade eden lâ ilâhe illâllah Muham-
medün Resulullah cümlesi.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
kesret:
çokluk.
keza:
böylece, aynı şekilde.
lâtife:
duyu, ince duygu ve his.
letaif:
duyular, ince duygu ve his-
ler; manevî duygular.
mahal:
yer.
mahsul:
ürün.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
müstahak:
lâyık olunan, hak
edilen şey.
müstakil:
başlı başına, bağım-
sız.
nevi:
çeşit, tür.
nimet:
Allah’ın bağışladığı
maddî ve manevî lütuf ve ik-
ramlar.
sür’at-i teavün ve imdat:
yardım ve yardımlaşmadaki
hızlılık.
şayan:
değer, layık, münasip.
şuur:
bilinç.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyi-
ce idrak etme, anlayış.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tâbi:
bir şeye uyan.
tasavvurat-ı şeytaniye:
şey-
tanca düşünceler, şeytan tara-
fından gelen düşünceler, ha-
yaller.
teavün:
yardımlaşma, birbiri-
ne yardım etme.
teessürat:
teessürler, keder-
ler, elemler, acılar.
terkip:
bir kaç şeyi birleştire-
rek yeni bir şey meydana ge-
tirme.
ubudiyet:
kulluk.
vahdet:
birlik ve teklik.
vesenî:
putperest, puta tapan.
yunanî:
Yunanlı.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak
dua etme, Allah’ı anma.
1.
Şuurunda olmadan.
h
uBaB
| 140 | Mesnevî-i nuriye
1...,130,131,132,133,134,135,136,137,138,139 141,142,143,144,145,146,147,148,149,150,...528
Powered by FlippingBook