belirtilerek, öncelikle Müslüman olması buyurulmuştur. İslâmiyeti kabul ettikten sonra savaşa
katılmasına izin verilmiş, arkadaşı ise iman etmediğinden geri dönmek zorunda kalmıştır. Savaşa
katılmasına Müslümanlar çok sevinmiş ve savaş sırasında büyük bir cesaret ve yiğitlik göstermiştir.
Savaşta almış olduğu ve neredeyse kolunun omzundan kopmasına sebep olacak şekildeki büyük
yarası Peygamber Efendimiz tarafından mucizevi bir tarzda iyileştirilmiştir. Bu hadise Risale-i Nur’da
da aktarılmakta ve Peygamber Efendimizin gösterdiği mucizeler arasında zikredilmektedir. Hubeyb,
Peygamber Efendimizin katıldığı bütün savaşlara katılmış ve Hazreti Osman’ın (
RA
) halifeliği sırasında
Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Künyesi Hubeyb bin Yesaf (İsaf) bin İnebe el-Hazrecî şeklindedir.
HuLÛSî beY:
Asıl adı Hulûsî Yahyagil’dir. 1896 yılında Elazığ Harput’ta doğdu; 26 Temmuz 1986
yılında Elazığ’da vefat etti. Bediüzzaman Hazretleriyle tanışması 1929 yılının bir bahar ayındadır.
Bediüzzaman Hazretlerini ilk duyduğunda şeyh zanneden Hulûsi Bey ona intisap etmek niyetiyle
birkaç arkadaşıyla beraber ziyaretine gitti. Bediüzzaman Hazretlerinin “Uzaklığın alâmeti olan
mektuplaşmak âdetim değildir. Fakat sen yaz” demesi üzerine kendisine mektuplar yazmaya başladı.
Bu mektupların çoğu Mektubat isimli eserde yer almaktadır. Hulûsi Bey 1944 yılında albaylığa terfi
etti ve 1950’de Denizli Askerlik Şubesinden albay rütbesiyle emekli oldu. Hulûsi Bey, 1929’daki
görüşmenin üstünden yaklaşık yirmi yıl geçtikten sonra, 1950’de Bediüzzaman Hazretlerini
Emirdağ’da ziyaret etti. Bu görüşmeleri yirmi dakika sürdü. Bediüzzaman Hazretleriyle en son
görüşmesi ise 1957’de, yine Emirdağ’da olmuştur.
Hizmetle dolu bir ömür geçiren Hulûsi Bey bir ders sonrası rahatsızlanarak vefat etti. Kabri
Harput’taki aile mezarlığındadır. Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un birinci talebesi olan Hulûsi
Bey hakkında, “Nurun eskiden beri hiç sarsılmayan muhlis bir kahramanı, elbette dünyanın geçici,
kıymetsiz, fâni vaziyetleri karşısında telâş etmez, mağlûp olmaz inşaallah” buyurmaktadır.
HuNÂFİR:
İsminin tamamı Hunâfir bin Tev’em Hımyerî’dir. Hımyer kâhinlerinden iken Muaz bin
Cebel’in (
RA
) vasıtasıyla Müslüman olmuştur.
HuZeYFe bİN YeMaN (?-656):
Peygamber Efendimizin (
ASM
) sırdaşı olmakla meşhur olmuştur.
Resulullah, münafıklarla ilgili bütün sırları ona söylemiştir. Hz. Ömer (
RA
), Huzeyfe’yi (
RA
) yakından takip
ederek onun kılmadığı cenaze namazlarına katılmamıştır. Sahabelerin önde gelenlerindendir. Risale-i
Nur’da kendisinden “mühim zat” ve Sahabenin büyüklerinden (eazım-ı Sahabe) şeklinde söz
edilmektedir. Ensardandır. Künyesi, Ebu Abdullah Huzeyfe bin Hisl (Huseyl) bin Cabir şeklindedir.
HuZeYMe bİN Sabİt (?-657):
Peygamber Efendimizin (
ASM
) övgüsüne mazhar olmuş
Sahabelerdendir. “Huzeyme kimin için şahitlik yaparsa, onun şahadeti iki kişi yerine geçer”
mealindeki Peygamber buyruğuna nail olmuştur. İslâmiyeti kabul edenlerin ilklerinden olup, hemen
hemen tüm savaşlara katılmıştır. Dört büyük halife dönemini de görmüş ve önemli hizmetlerde
bulunmuştur. Hazreti Ali’nin (
RA
) halifeliği sırasında çıkan karışıklıklarda halifeden yana olmuş ve
kendisini desteklemiştir. Peygamber Efendimizin bir bedevi Arap ile aralarında geçen at pazarlığı
hadisesine atıfta bulunulması vesilesiyle Risale-i Nur’da ismi zikredilmiştir. Künyesi, Ebu Umare
Huzeyme bin Sabit bin el-Fakih el-Ensarî el-Hatmî şeklindedir.
HÜLÂGÛ:
İran’da hüküm süren İlhanlılar devletinin kurucusu olan Hülâgû Moğol İmparatoru Cengiz
Hanın torunudur. 1217 yılında doğdu 1265’de kırk sekiz yaşında öldü. Geniş bir coğrafyada büyük bir
tahribat ve katliam yapan Hülâgû tarihe zalim bir insan olarak geçti. Küçük yaşta iken babası ölen
Hülâgû’nün eğitimi annesi tarafından Budist rahiplerine bırakıldı. Hülâgû’nün dedesi Cengiz’in yakın
arkadaşları olan bu rahipler Hülâgû’yü Budist inançlarına göre yetiştirdiler. Moğollar, hem merkezi
otoritelerini güçlendirmek hem de batıdaki sınırlarını genişletmek maksadıyla Hülâgû’yu
Yakındoğu’ya komutan olarak gönderdiler. Görevini tamamladıktan sonra merkezleri olan
Karakurum’a dönmesi gereken Hülâgû, Moğolların başında bulunan Mengü Han’ın ölmesi ve şartların
Mektubat | 903 |
ş
aHıS
B
ilgileri