(1)
ôj/
ón
b m
Ar
»n
°T u
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h '
?Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
ªn
d n
?p
d'
P s
¿p
G Én
¡p
Jr
ƒn
e
ayet-i azîmesiyle,
(2)
l
?r
ƒn
f n
’n
h l
án
æp
°S o
?o
òo
Nr
Én
J n
’ o
?ƒt
«n
?r
dG t
»n
?r
G n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ *n
G
ayet-i azîminin bir nüktesi ve
Hayy
İsm-i Azamının
bir cilvesi olup, muhtasaran Beş remiz içinde gös-
terilmiştir.
Birinci Remiz:
İsm-i
Hayy
ve ism-i
Muhyî’
nin cil-
ve-i azamından olan “Hayat nedir? Mahiyeti ve va-
zifesi nedir?” sualine karşı fihristevârî, yirmi dokuz
mertebede, iki sayfa içerisinde, öyle güzel bir suret-
te cevap verilerek tarif edilmiştir ki, bu nasıl acip bir
izah, bu nasıl fesahatli bir tarz-ı beyan, bu nasıl garip
bir tabirattır ki, misli görülmemiş. İnsan, bu hakikat-
lerin güzelliklerine meftun oluyor, hayretinden par-
maklarını ısırıyor; daha fevkinde tarif tasavvur edile-
miyor; takdir ve tahsinler içinde tefekküre dalıyor.
İkinci Remiz:
Hayatın yirmi dokuz hassasından
yirmi üçüncü hassasında, hayatın iki yüzünün de
şeffaf ve parlak olduğunun ve ondaki tasarrufat-ı
kudret-i rabbaniyeye esbab-ı zahiriye perde edilme-
mesinin sırrını izah ediyor.
Üçüncü Remiz:
kâinatın neticesi hayat olduğu gi-
bi; hayatın neticesi olan şükür ve ibadet de, kâina-
tın sebeb-i hilkati ve maksut neticesi olduğundan,
kâinatın
Sâni-i Hayy-ı Kayyum’
u, hadsiz nimetleriy-
le kendini zîhayatlara bildirip sevdirmesine mukabil,
zîhayatlardan teşekkür istemesi ve sevmesine
f
iHriST
| 1110 | Lem’aLar
acip:
şaşırtıcı, hayret verici.
cilve:
görünme, yansıma.
cilve-i azam:
en büyük yansıma,
görünme.
esbap-ı zahiri:
görünürdeki se-
bepler, görünüşteki sebepler.
fesahat:
doğru ve düzgün söyle-
yiş, açık ve güzel ifade.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
fihristevari:
bir şeyin içinde nele-
rin bulunduğunu sırayla gösteren
liste gibi.
garip:
tuhaf, hayret verici, şaşır-
tıcı.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hassa:
bir şeye has özellik.
Hay:
gerçek hayat sahibi olan ve
bütün hayat sahiplerine hayat ve-
ren Allah.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yerine getirme.
ism-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimlerini kuşatmış olan isim-
leri.
ism-i Hay:
gerçek hayat sahibi
olan ve bütün hayat sahiplerine
hayat veren Allah’ın Hay ismi.
ism-i muhyî:
bütün canlılara ha-
yat veren, dirilten Allah’ın Muhyî
ismi.
izah etmek:
açıklamak, anlatmak.
izah:
açıklama, anlatma.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, iç
yüzü, sahip olduğu özellikler.
maksut:
istenen, arzu edilen.
meftun:
âşık, tutkun, aşırı sevgiyle
bağlanmış.
mertebe:
derece, mevki.
misil:
benzer, eş, tıpkısı.
muhtasaran:
kısaca, özet olarak.
mukabil:
karşı, karşılık olarak.
netice:
sonuç.
nimet:
Allah’ın verdiği hayırlı ve
faydalı şey, lütuf, ihsan
nükte:
ince manalı söz; ancak dik-
katle anlaşılabilen mana.
remiz:
işaret.
sanat:
ustalık, hüner, marifet; gü-
zel eser.
Sâni-i Hayy-ı Kayyum:
bütün var-
lıkları ayakta, varlık âleminde tu-
tan, gerçek hayat sahibi olan, her
şeyi sanatlı şekilde yaratan Allah.
sebeb-i hilkat:
yaratılış sebebi.
sır:
gizli hakikat.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim, tarz.
şeffaf:
saydam, parlak.
şükür:
Allah’ın verdiği nimetlere
karşı memnunluğunu ifade et-
mek, minnet duymak, elhamdü-
lillâh demek.
tabirat:
tabirler, deyimler, söz-
ler.
tahsin:
beğenme, iyi ve güzel
bulma.
takdir:
beğenme, değerli
bulma.
tarif:
anlatma, tanıtma.
tarif etmek:
anlatmak, tanıt-
mak.
tarz-ı beyan:
anlatım tarzı,
açıklama şekli.
tasarrufat-ı kudret-i rabba-
niye:
Cenab-ı Hakkın kudreti-
nin tasarrufu, icraatı, işleri.
tasavvur etmek:
düşünmek
tefekkür:
derin düşünme, in-
ceden inceye düşünme, zihni
faaliyet gösterme.
vazife:
görev.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
1.
Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu
yapan, elbette ölüleri de diriltecektir. O her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Suresi: 50.)
2.
Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayydır, ezelî ve ebedî ha-
yat sahibidir; O Kayyumdur, varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya Onun
yaratmasıyla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kalır, beka bulur. (Bakara Suresi: 255.)