OtuzBirinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
964
Şualara inkısam etmiş olup, on dördüncü Şua
Afyon Mahkemesi müdafaası ve mektupları ve on
Beşinci Şua ise
Elhüccetüzzehra
olarak tesmiye
edilmiş ve neşredilmiştir.
OtuzİkinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
964
eski said’in en son telifi ve yirmi gün ramazanda
telif edilen, kendi kendine manzum gelen
Lemaat
risalesidir.
Sözler
mecmuasında neşredilmiştir.
OtuzÜçüncüLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
964
Yeni said’in en evvel hakikatten şuhut derecesin-
de kalbine zahir olan ve Arabî ibaresinde
Katre,
Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule
ve on-
ların zeyillerinden ibarettir. türkçe tercümesi risa-
le-i nur külliyatından
Mesnevî-i Nuriye
ismi altında
intişar etmiştir.
Münacat. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
965
Cenab-ı Hakka, ilmelyakîn ve hatta aynelyakîn
derecesinde iktisab-ı marifet ederek, ubudiyetin
(kemaliye hakkına) iktiza ettiği acz ve fakr-ı tammı
izhar ederek dergâh-ı İlâhiyeye iltica ve huzur-i rah-
man’a takarrüp gibi mezaya-i insaniyeyi bihakkın
Lem’aLar | 1117 |
f
iHriST
neşredilmek:
yayınlanmak.
şuhut:
görme, şahit olma.
takarrüp:
yaklaşmak, yakınlaş-
mak.
telif:
yazılan eser, kitap.
tercüme:
bir sözü ya da yazıyı bir
dilden başka bir dile çevirme.
tesmiye edilmek:
isimlendirilmek.
ubudiyet:
kulluk.
zahir olmak:
görünmek
zeyil:
ek, ilâve.
arabî:
Arabca.
aynelyakîn:
görür derecede
kesin olarak bilme veya bu
derecede inanma.
bihakkın:
hakkıyla, gereği gibi;
tamamıyla.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
dergâh-ı İlâhîye:
Cenab-ı Hak-
kın dergâhı, kapısı.
evvel:
önce.
fakr-ı tam:
tam fakirlik, tam
yoksulluk.
hakikat:
gerçek, doğru.
huzur-ı rahman:
sonsuz mer-
hamet ve şefkatiyle bütün
varlıkları rızıklandıran Allah’ın
huzuru.
ibare:
cümle, paragraf; söz.
ibaret:
meydana gelmiş, olu-
şan.
iktisab-ı marifet etmek:
Al-
lah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıtan
bilgileri kazanmak.
iktiza etmek:
gerektirmek.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin
olarak bilme.
iltica:
sığınma.
inkısam etmek:
kısımlara ay-
rılmak, bölünmek.
intişar etmek:
yayılmak, da-
ğılmak.
izhar etmek:
ortaya koymak,
göstermek.
kemahiye hakkıha:
gereği
gibi, lâyıkıyla.
lem’a:
parıltı.
manzum:
düzenlenmiş, dizil-
miş, sıralanmış.
mezaya-i insaniye:
insanlara
has üstün özellikler, insanlık
meziyetleri.
müdafaa:
savunma.
münacat:
dua, yakarış.