şeyin vücudu umum eşya kadar müşkülâtlı olduğu-
nu, üç şirin temsil ile izah eder.
Birinci temsil:
Bin nefere ait bir vaziyet ve idare,
o bin neferi idare eden bir zabite havale edilse ve bir
nefer de on zabitin idaresine verilse, bin neferin ida-
resinin ne kadar kolay olduğunu ve bir neferin ida-
resinin ne kadar müşkülâtlı olduğunu…
İkinci temsil:
Ayasofya gibi kubbeli bir camiin
kubbesindeki taşların muallâkta durmaları ve o vazi-
yeti teşkil etmeleri taşlardan istenilse, nihayet dere-
cede suubetli olduğunu ve bir ustadan o vaziyet is-
tenilse, nihayet derecede kolay olduğunu…
Üçüncü temsil:
küre-i arz,
Zat-ı Ferd-i Vahid’
in
bir memuru olarak hareket etse, o hareketten hâsıl
olan haşmetli ve azametli neticelerin gayet sühulet-
le husulü, vahdetteki kolaylığı gösterdiği gibi; şirk ve
küfür yolunda aynı neticeleri istihsal etmek için, kü-
re-i arzdan milyonlar defa büyük hadsiz, hesapsız
cirimleri hudutsuz bir mesafede küre-i arzın etrafın-
da, hem küre-i arzın mihver-i yevmîsi üzerindeki
devri gibi yirmi dört saatte bir defa, hem mihver-i
senevîsi üzerindeki devri gibi her senede bir defa
dolaştırmak gibi suubet ve müşkülâtın en dehşetlisi
olan bir vaziyetini kabul etmek lâzım geldiğini; ve
esbap ve tabiata icat verenler, “kitap, saat, fabrika
ve saray misalleriyle” echeliyetlerin en antikasını ir-
tikâp ettiklerini izah eder.
Lem’aLar | 1107 |
f
iHriST
müşkülât:
zorluklar.
nefer:
asker, er.
netice:
sonuç.
nihayet:
son.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka ilâh olduğuna
inanma.
tabiat:
Allah’a inanmayanların ya-
ratıcı bir güç olarak kabul ettikleri
doğa, canlı cansız varlıklar.
temsil:
örnek, benzetme.
teşkil etmek:
meydana getirmek.
umum:
bütün.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
duruş, durum.
vücut:
beden; varlık, var olma.
zabit:
subay.
Zat-ı Ferd-i Vahid:
tek ve benzer-
siz olan yüce zat, Allah.
antika:
acayip, tuhaf.
azamet:
büyüklük.
cirim:
kütle, gök cismi.
dehşetli:
olağanüstü.
devir:
dönüş, dönme.
echeliyet:
çok cahillik, çok ca-
hil oluş.
esbap:
sebepler.
hadsiz:
sınırsız.
hâsıl olan:
meydana gelen,
oluşan.
haşmet:
heybet, büyüklük.
havale etmek:
bir işi veya bir
şeyi başka birisine bırakmak.
hudut:
sınır.
husul:
meydana gelme,
oluşma.
icat:
vücuda getirmek, yoktan
yaratmak.
idare:
yönetme, çekip çe-
virme.
irtikâp etmek:
işlemek, kötü
bir iş yapmak.
istihsal etmek:
elde etmek,
meydana getirmek, üretmek.
izah etmek:
açıklamak, anlat-
mak.
kubbe:
yarım küre biçiminde
yapılan bina damları.
küfür:
Allah’ı inkâr etme,
inançsızlık.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
memur:
emir ile hareket
eden, emir altında olan.
mesafe:
uzaklık.
mihver-i senevî:
dünyanın
güneş etrafında bir yıllık dö-
nüşünü yaptığı eksen.
mihver-i yevmî:
dünyanın
kendi etrafında bir günlük dö-
nüşünü yaptığı eksen.
misal:
örnek.
muallâk durmak:
bir yere da-
yanmadan, havada, boşta,
boşlukta durmak.