tecdit ettiğini pek garip, pek şirin, pek lâtif, gayet
hoş bir ifade ile izah ediyor. Ve bir kısım ehl-i dalâ-
letin, “kâinatı böyle tağyir ve tebdil eden zatın,
kendisinin de mütegayyir ve mütehavvil olması lâ-
zım gelmez mi?” diye sordukları suale; bilâkis zat-ı
zülcelâl’in mütegayyir ve mütehavvil olmaması lâ-
zım geldiğini gayet kat’î bir surette beyan eden bir
cevapla mukabele edilmiştir.
Beşinci Şua
: “İki Mesele”dir.
Birinci Mesele
: İsm-i
Kayyum
’un cilve-i azamına
baktırmak için, hayalî iki dürbünden biriyle, en
uzaklarda esîr maddesi içinde sırr-ı kayyumiyetle
durdurulmuş kısmen tahrik, kısmen tespit edilmiş
milyonlar azametli cirimleri ve diğer dürbünle zîha-
yat mahlûkat-ı arziyenin zerrat-ı vücudiyelerinin va-
ziyet ve hareketlerini temaşa ettirir.
Hulâsası
: Bu altı İsm-i Azam birbiriyle imtizaç
ettiklerinden, bütün kâinatın bütün mevcudatını böy-
le durduran, beka ve kıyam veren ism-i
Kayyum
cil-
ve-i azamı arkasında tecelli eden ism-i
Hayy’
ın, bü-
tün o mevcudatı hayat ile ışıklandırdığını; ve ism-i
Hayy’
ın arkasında tecelli eden ism-i
Ferd’
in, o mev-
cudatı bir vahdet içine alıp yüzlerine birer hatem-i
ehadiyet bastığını; ve ism-i
Ferd’
in arkasında tecelli
eden ism-i
Hakem
’in, o mevcudatı meyvedar bir ni-
zam ve hikmetli bir intizam ve semeredar bir insicam
içine alıp süslendirdiğini; ve ism-i
Hakem’
in cilvesi
arkasında tecelli eden ism-i
Adl’
in, o mevcudatı
Lem’aLar | 1115 |
f
iHriST
yaratan Cenab-ı Hakkın Hakem
ismi.
ism-i Hay:
gerçek hayat sahibi
olan ve bütün hayat sahiplerine
hayat veren Allah’ın Hay ismi.
ism-i Kayyum:
başlangıcı olmak-
sızın var olan ve yarattıklarını
ayakta, varlık âleminde tutan Al-
lah’ın Kayyum ismi.
izah etmek:
açıklamak, anlatmak.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin.
kısmen:
bir kısım, bir bölüm ola-
rak.
kıyam vermek:
ayakta durdur-
mak.
lâtif:
güzel, hoş.
mahlûkat-ı arziye:
dünyadaki ya-
ratıklar.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
meyvedar:
meyveli.
mukabele etmek:
karşılık ver-
mek.
mütegayyir:
değişen, başkalaşan.
mütehavvil:
bir hâlde durmayıp
başka bir hâle giren, değişen.
nizam:
düzen.
semeredar:
meyveli.
sırr-ı kayyumiyet:
Kayyum olan
Allah’ın bütün varlıkları ayakta,
varlık âleminde tutmasındaki sır,
hakikat.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim.
şua:
bir ışık kaynağından uzanan
ışık demeti.
tağyir:
başkalaştırma, değiştirme.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
tebdil etmek:
değiştirmek.
tecdit etmek:
yenilemek, tazele-
mek.
tecelli etmek:
görünmek, belir-
mek.
temaşa etmek:
hoşlanarak bak-
mak, seyretmek.
tespit edilmiş:
sabit hâle getiril-
miş, yerleştirilmiş.
vahdet:
birlik.
Zat:
büyüklük ve yücelik sahibi,
Allah.
Zat-ı Zülcelâl:
büyüklük, haşmet,
heybet sahibi yüce Zat, Allah.
zerrat-ı vücudiye:
vücudun zer-
releri, parçacıkları, hücreleri, atom-
ları.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
azametli:
büyük.
beka:
varlığını devam ettirme,
devamlılık.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
bilâkis:
aksine, tersine.
cilve:
görünme, yansıma.
cilve-i azam:
en büyük yan-
sıma, görünme.
cirim:
kütle, cansız cisimler;
gök cismi, yıldız.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak
yoldan sapanlar, iman ve İs-
lâm’dan çıkmış olanlar.
esîr:
kâinatta bulunan, her ta-
rafı kaplamış olan ısı ve ışığı
nakleden madde.
garip:
tuhaf, hayret verici, şa-
şırtıcı.
gayet:
son derece, çok.
hatem-i ehadiyet:
Allah’ın bir-
liğini her bir şeyde gösteren
mühür.
hikmetli:
gayeli, faydalı, an-
lamlı ve yerli yerinde olan.
hulâsa:
kısaca, sözün kısası.
ifade:
anlatım, anlatım şekli,
söyleyiş tarzı.
imtizaç etmek:
bir araya gelip
kaynaşmak, uyuşmak.
insicam:
düzgün işleme, düz-
günlük; uyumluluk, uyuşma.
intizam:
düzen, tertip.
ism-i adl:
her hak sahibine
hakkını veren Allah’ın Adl ismi.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimlerini kuşat-
mış olan isimleri.
ism-i Ferd:
tek, bir, eşsiz ve
benzersiz olan Allah’ın Ferd
ismi.
ism-i Hakem:
haklıyı haksızı
ayıran, her şeyi hikmetle, bir
gaye için ve faydalı bir şekilde