talim; ve dünya ve mafihaya malik ve kenz-i mahfi-
ye mutasarrıf olan ekrem-i enbiya Aleyhi ekmeli’t-
tahiyyat efendimizin münacatından ve kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan’ın tesbih ve tahmit ve sena ve duaya
münhasır yedi yüz adet âyâtından me’huz nazirsiz
şu
Münacat’
ın menba-ı manevîsi,
Evvelâ
: Başta hilkat-i âlem hakkında âyât-ı adide-
den ve ayet-i celîleden…
Saniyen
:
Cevşenü’l-Kebir
’in bin bir esmasından
hilkat-i mevcudatla münasebettar birkaç ukdelerin-
den…
Salisen
: “İlim şehrinin kapısı” tabir-i senaiye-i ne-
beviyesine bihakkın mazhar İmam-ı Ali kerremalla-
hü Vechehû radıyallahü Anhın ecram-ı semaviye ve
mevcudat-ı arziye ile
Vücub-i Vücud, Vahid-i Ehad’
i
ispat ettiği muhteşem bir hitabeyi muktedabih ittihaz
ederek mevzu ve gaye-i maksadı o kadar ta’mik ve
tevsi eder ki, bu hakaika ait takdirat ancak müellifi-
nin lisan ve kalemine menut ve mütevakkıf olup, yal-
nız mükerreren sâdır olan emre mutavaat niyet ve
kastıyla şurû edilen şu
Fihriste’
de deriz.
Birinci Fıkrada
, semavattaki deveran ve bu kesret
içindeki acip sükûnetle kemal-i faaliyet,
Ma’bud-ı
Bilhak
olan
Vacibü’l-Vücud, Vahid-i Ehad’
e delâlet
ettiğini…
f
iHriST
| 1118 | Lem’aLar
aleyhi ekmeli’t-tahiyyat:
en mü-
kemmel selâmlar ve dualar onun
üzerine olsun.
âyât:
Kur’ân’ın cümleleri.
âyât-ı adîde:
çok sayıda ayetler.
ayet-i celîle:
büyük ve yüce ma-
nalar içeren ayet.
bihakkın:
hakkıyla.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh; Pey-
gamberimize gelen, içinde Allah’ın
isimlerini bulunduran büyük ve
önemli bir dua.
delâlet etme:
delil olma, gös-
terme.
deveran:
dönüp dolaşma, dönüş,
dolaşma.
ecram-ı semaviye:
gök cisimleri;
yıldızlar, gezegenler.
ekrem-i enbiya:
peygamberlerin
en kerîmi, en cömerdi.
esma:
isimler.
evvelâ:
birinci olarak, ilk önce.
fihriste:
bir şeyin içinde nelerin
bulunduğunu sırayla gösteren
liste.
gaye-i maksat:
asıl gaye ve mak-
sat.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hilkat-i âlem:
âlemin yaratılması,
kâinatın yaratılışı.
hilkat-i mevcudat:
varlıkların ya-
ratılışı.
ittiha etme:
kabul etme, edinme.
kemal-i faaliyet:
tam bir faaliyet,
mükemmel bir hareket ve işleyiş.
kenz-i mahfiye:
gizli hazine.
kerremallahü vechehu:
Allah
onun yüzünü ak etsin.
kesret:
çokluk, bolluk; kalabalık.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân
lisan:
dil.
ma’bud-ı Bilhak:
asıl ibadet edi-
lecek, hakkıyla ibadete lâyık olan
Allah.
mafiha:
içindekiler, o şeyin içinde
olanlar.
malik:
sahip.
mazhar:
erişmiş, kavuşmuş; bir
şeyin göründüğü, ortaya çıktığı şa-
hıs.
me’huz:
alınmış, çıkarılmış.
menba-ı manevî:
manevî kaynak.
menût:
bağlı, asılı.
mevcudat-ı arziye:
dünyadaki
varlıklar.
muhteşem:
ihtişamlı, görkemli,
büyük.
muktedabih:
kendisine uyulan.
mutasarrıf:
kendisinde kullanma
hakkı ve yetkisi bulunan.
mutavaat:
itaat etme, baş eğme.
müellif:
telif eden, yazar.
mükerreren:
defalarca, tekrarla-
yarak.
münacat:
dua, yakarış.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
münhasır:
sadece bir şeye ait
olan, özel olan.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı
olan, ancak onunla olabilen.
nazirsiz:
benzersiz, eşsiz.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
sâdır olmak:
çıkmak, mey-
dana gelmek.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sena:
methetme, övme.
sükûnet:
sakinlik, sessizlik;
durgunluk.
şurû:
başlanıp yazılan.
tabir-i senaiye-i Nebeviye:
Peygamber Efendimizin övücü
tabiri, sözü.
tahmit:
Allah’a hamd etme,
Onu övme, Ona şükretme.
takdirat:
takdirler, övgüler.
ta’mik:
derinleştirmek.
tesbih:
Allah’ın şanını yü-
celtme, bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma.
tevsi etmek:
genişletmek.
ukde:
düğüm ; halledilmesi
zor mesele, karışık ve zor iş.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zo-
runlu ve gerekli olan ve yok-
luğu düşünülemeyen; varlığı
Zatî, ezelî, ebedî olup vücut ta-
bakalarının en sağlamı, en
kuvvetlisi, en esaslısı ve en
mükemmeli olan Allah.
Vahid-i ehad:
bir olan ve bir-
liği her bir şeyde tecelli eden
Allah.
vücub-i vücut:
Allah’ın varlı-
ğının zorunlu, gerekli ve şart
olması, olmamasının imkânsız
olması.