Birinci Şubesi
: Faaliyetin her bir nev’i, cüz’î olsun
küllî olsun, bir lezzeti netice vermesi sırrıyla –tabir-
de hata olmasın– zat-ı Hayy-ı kayyum’da bulunan
bir aşk-ı lâhutînin ve bir muhabbet-i kudsiyenin ve
bir lezzet-i mukaddesenin şuunatı, hadsiz faaliyetle
ve nihayetsiz hallâkıyetle kâinatı mütemadiyen taze-
lendirip çalkalandırdığını…
İkinci Şubesi
: Her bir cemal ve hüner sahibi, ken-
di cemalini ve hünerini sevmesi ve teşhir edip ilân
etmesi kaidesiyle Cemîl-i zülkemal’in bin bir esma-i
Hüsnasından her bir isminin her bir mertebesinde
hadsiz enva-ı hüsün ile hadsiz hakaik-ı cemîle bulun-
masındandır ki, o aşk-ı mukaddese-i İlâhiye, o sırr-ı
kayyumiyete binaen kâinatı mütemadiyen değiştirip
tazelendirdiğini…
Üçüncü Şubesi, hem Dördüncü Şua
: Her merha-
met ve şefkat sahibi ve her âlicenap olan zat, başka-
larını memnun ve mesrur etmekten, sevindirip
mes’ut etmekten lezzet alması ve her âdil zat,
ihkak-ı
hak
etmekten keyiflenmesi ve her hüner sahibi
sanatkâr, yaptığı sanatını teşhir etmekten ve sana-
tının istediği tarzda işleyerek arzu ettiği neticeleri
vermesiyle iftihar etmesi kaidelerine binaen, bu kâ-
inatın sâni-i Hakîm’i, bin bir esma-i Hüsnasının had
ve nihayeti olmayan güzelliklerine bu mevcudatı
mazhar etmek için bu kâinatı böyle acip bir hallâkı-
yet-i daime ve hayretengiz bir faaliyet-i sermediye
içinde sırr-ı kayyumiyet ile mütemadiyen tazelendirip
f
iHriST
| 1114 | Lem’aLar
acip:
hayret verici.
âdil:
adaletli, her hak sahibine
hakkını veren.
âlicenap:
cömert, yüksek ahlâk
sahibi, yüce.
aşk-ı lâhutî:
Cenab-ı Hakta bulu-
nan zatına has aşk, şiddetli sevgi.
aşk-ı mukaddese-i İlâhîye:
Ce-
nab-ı Hakta bulunan zatına has,
kutsal aşk, şiddetli kutsal sevgi.
binaen:
-den dolayı, bağlı olarak.
cemal:
güzellik.
Cemîl-i Zülkemal:
sonsuz mü-
kemmellik ve güzellik sahibi olan
Allah.
cüz’î:
az, küçük, parçaya ait olan.
enva-ı hüsün:
güzellik çeşitleri.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel isim-
leri.
faaliyet:
çalışma, iş görme, hare-
ket.
faaliyet-i sermediye:
sürekli ça-
lışma ve iş görme, sürekli hare-
ket.
had:
sınır.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik-ı cemîle:
güzel hakikatler.
hallâkıyet:
yaratıcılık.
hallâkıyet-i daime:
sürekli, de-
vamlı yaratıcılık.
hayretengiz:
hayret veren.
hüner:
beceri, ustalık.
iftihar etmek:
övünmek, kendi-
sine ait iyi bir hâle sevinmek.
ihkak-ı hak etmek:
haklıya hak-
kını vermek.
ilân etmek:
açıklamak, herkese
duyurmak.
kaide:
kural, prensip.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
keyiflenmek:
kendini iyi hisset-
mek; hoşlanmak, memnun olmak;
sevinmek.
küllî:
çok, büyük, bütüne ait olan.
lezzet-i mukaddese:
Cenab-ı
Hakka ait ve zatına has mukaddes
lezzet.
mazhar:
erişme, kavuşma; bir
şeyin göründüğü yer.
merhamet:
acıma, şefkat gös-
terme, koruma, iyilik etme.
mertebe:
derece.
mesrur:
sürurlu, sevinçli.
mes’ut:
saadetli, mutlu.
mevcudat:
yaratılmış olan
şeylerin tamamı, varlıklar.
muhabbet-i kudsiye:
Cenab-
ı Hakta bulunan ve zatına has
olan kutsal sevgi.
mütemadiyen:
hiç durmadan,
devamlı şekilde, aralıksız.
netice:
sonuç.
nevi:
tür, çeşit.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
sanat:
ustalıkla yapılmış güzel
eser; ustalık, hüner.
sanatkâr:
sanatla uğraşan, sa-
nat eseri ortaya koyan.
Sâni-i Hakîm:
her şeyi gayeli,
faydalı, anlamlı, yerli yerinde
ve sanatlı olarak yaratan Al-
lah.
sır:
gizli hakikat; İlâhî hikmet.
sırr-ı kayyumiyet:
Kayyum
olan Allah’ın bütün varlıkları
ayakta, varlık âleminde tut-
masındaki sır, hakikat.
şua:
bir ışık kaynağından uza-
nan ışık demeti.
şube:
bölüm, kısım.
şuunat:
hâller, işler, fiiller.
tabir:
ifade, söz, deyim.
tarz:
usul, şekil, biçim.
teşhir etmek:
sergilemek.
Zat:
şahıs, kişi.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
başlan-
gıcı olmaksızın var olan, yarat-
tıklarını ayakta, varlık âle-
minde tutan ve gerçek hayat
sahibi olan Zat, Allah.