kabul ettiren ve şirkin muhaliyetini ve nihayet dere-
cede akıldan uzak olduğunu gösteren bürhanlardan
üç tanesini beyan ediyor.
Birincisi: Zat-ı Ferd’
in hadsiz kudretine nispeten
en büyük şeyin icadı, en küçük bir şeyin icadı gibi
kolay ve sühuletli olduğunu, bir baharı, bir çiçek ka-
dar, bir ağacı bir meyve kadar rahatça icat edip ida-
re ettiğini ve bu keyfiyet-i icat eğer müteaddit esba-
ba verilse, vahdetten kesrete girildiği için, en küçük
bir şeyin icadı, en büyük bir şeyin icadı gibi pek çok
masraflı, pek çok müşkülâtlı, pek çok zahmetli ol-
duğunu temsilleriyle ispat eder.
İkincisi:
Mevcudatın icadı ya ibda ve ihtira sure-
tiyle hiçten ve yoktan olacak, veyahut inşa ve terkip
suretiyle anasır ve eşyadan toplamakla olacak. Bu
iki surette icad-ı eşya
Zat-ı Ferd-i Vahid’
e verilmez
de esbaptan istenilse, hadsiz derece müşkülâtlı ve
suubetli ve gayr-i makul, belki de pek çok muhalâtı
intaç edecek. eğer cilve-i ferdiyete ve sırr-ı ehadiye-
te verilse, bir kibrit çakar gibi, eserleriyle azameti
anlaşılan nihayetsiz kudretiyle, hiçten ve ademden
veyahut anasır ve eşyadan toplamak suretiyle âyi-
ne-i ilmindeki muayyen ilmi kalıplarla, hadsiz dere-
ce kolaylıkla ve sühuletle eşyanın icat edildiği görü-
lecek.”
Üçüncüsü:
eğer bütün eşyanın icadı bir
Zat-ı
Ferd-i Vahid’
e verilse, bir tek şey gibi kolay olduğu-
nu; ve eğer esbaba ve tabiata havale edilse, bir tek
f
iHriST
| 1106 | Lem’aLar
adem:
yokluk, hiçlik.
anasır:
unsurlar, maddeler, ele-
mentler.
âyine-i ilim:
ilmin aynası.
azamet:
büyüklük.
beyan etmek:
açıklamak, anlat-
mak.
bürhan:
delil.
cilve-i ferdiyet:
Allah’ın tek, bir,
eşsiz ve benzersiz oluşunu göste-
ren yansıma.
esbap:
sebepler.
gayr-i makul:
akıl dışı, akla uy-
mayan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
havale etmek:
bir işi veya bir şeyi
başka birisine bırakmak.
ibda:
benzeri olmayan şeyleri, ör-
neksiz olarak yoktan yaratmak.
icat:
vücuda getirmek, yoktan ya-
ratmak.
icat-ı eşya:
eşyanın vücuda geti-
rilmesi, yaratılması.
idare etmek:
yönetmek, çekip çe-
virmek.
ihtira:
yepyeni bir şey ortaya çı-
karma, hiçten yaratma.
inşa:
yapma, bina etme, kurma.
intaç etmek:
netice vermek.
kesret:
çokluk.
keyfiyet-i icat:
yoktan var et-
mek durumu, hâli.
kudret:
güç, kuvvet.
masraf:
bir işi görmek için ya-
pılan harcama.
mevcudat:
yaratılmış olan
şeylerin tamamı, varlıklar.
muayyen:
belli, belirli.
muhalât:
muhaller, imkânsız-
lıklar.
muhaliyet:
imkânsızlık, im-
kânsız oluş.
müşkülât:
zorluklar.
müteaddit:
bir çok, birden
fazla; ayrı ayrı, çeşit çeşit.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
nispeten:
göre, kıyasla, oranla.
sırr-ı ehadiyet:
Allah’ın her bir
şeyde birliğini göstermesinin
gizli hakikati; Allah’ın her şey-
deki kendine ait birlik tecelli-
sindeki sır, mana.
suret:
şekil, biçim.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka ilâh olduğuna
inanma.
tabiat:
Allah’a inanmayanların
yaratıcı bir güç olarak kabul
ettikleri doğa, canlı cansız var-
lıklar.
temsil:
örnek, benzetme.
terkip:
birden fazla şeyin bir
araya getirilerek birleştirilmiş
hâli.
vahdet:
birlik.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, zorluk.
Zat-ı Ferd:
tek, bir, eşsiz ve
benzersiz olan yüce zat, Allah
Zat-ı Ferd-i Vahid:
tek ve ben-
zersiz olan yüce zat, Allah.