makam idam-ı ebedî değil, dâr-ı fenâdan dâr-ı beka-
ya intikal ve mahall-i zahmet ve meşakkatten ma-
hall-i rahmet ve rahata terfi ve mekân-ı hizmetten
makam-ı ahz-ı ücrete terakki mahalli olduğu zahir
olur.
Arka taraf
ki, ehl-i gafleti şaşırtır. nereden gelip
nereye gideceğini düşündükçe tahayyürde kalır. lâ-
kin nur-i iman inkişaf ettikçe sultan-ı ezelî’nin me-
mur muvazzafları, alâmet-i farika ile, dâr-ı imtihan-
dan ahz-ı ücret dârına gitmek için hazır olma ma-
halli, içtima yeri, bekleme salonu olduğunu derk
ederek ehl-i gaflet ve dalâletin efkâr-ı batılasını altı
cihetle red ve nur-i imanı tecelli ve inkişaf ettirir.
İkinci Nokta
: nur-i iman, Cenab-ı Hakka aramsız
hamd ve senayı iktiza eder. Beşer, nur-i iman sırrıy-
la zaman ve mekân-ı hâzıranın tazyikatından tahlis-i
giriban edip vâsi bir âleme malik olur. Bütün âlem
mü’min için, o mü’minin müstakil bir hanesi ve bir
me’vasıdır. Hem mazi, hâl, müstakbel, mü’minin
kalb ve ruhu için bir makarr-ı ebedî bulunduğunu,
en selis beyanatla izah eder.
Üçüncü Nokta
: Beşer acz ve zaafıyla kesretli
a’dâsına galebe ve gayet fakrıyla hadsiz hacatını te-
min gayesiyle, nokta-i istinat ve istimdat arar. Buna
yegâne çare, imanla münevver ve mücehhez olma-
sının fıtrî ve insanî olduğunu; ve illâ kalb ve ruh ve
vicdanın ebedî muazzep olacaklarını kanaatbahş bir
surette tefhim eder.
f
iHriST
| 1086 | Lem’aLar
acz:
güçsüzlük, kuvvetsizlik.
a’dâ:
düşmanlar.
ahz-ı ücret:
ücret alma.
alâmet-i farika:
bir şeyi diğerle-
rinden farklı kılan özellik.
aram:
durmak, ara vermek.
beşer:
insan, insanlık.
beyanat:
beyanlar, açıklamalar.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek, Hak-
kın ta kendisi olan, şeref ve aza-
met sahibi yüce Allah.
cihet:
yön, taraf.
dâr:
yer.
dâr-ı beka:
devamlı, kalıcı, yok ol-
mayan yer; ahiret.
dâr-ı fenâ:
gelip geçici yer, ölümlü
yer; dünya.
dâr-ı imtihan:
imtihan yeri; de-
neme, sınama yeri.
derk etmek:
iyice anlamak.
ebedî:
sonsuza kadar, sürekli.
efkâr-ı batıla:
boş ve asılsız fikir-
ler.
ehl-i gaflet ve dalâlet:
doğru yol-
dan sapanlar ve Allah’ı, ahireti
unutup nefsin arzularına dalanlar.
ehl-i gaflet:
Allah’ı ve ahireti unu-
tanlar, nefsin arzularına dalanlar.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muhtaç-
lık.
fıtrî:
doğuştan, yaratılıştan.
galebe:
üstün gelme, yenme.
gaye:
amaç, maksat.
hacat:
ihtiyaçlar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâl:
şimdi, şu an.
hamd:
Allah’a karşı olan şükür ve
memnuniyetini onu överek bil-
dirme, Onu yüceltme.
içtima:
toplantı, toplanma.
idam-ı ebedî:
sonsuza kadar yok
oluş.
iktiza etmek:
gerektirmek.
illâ:
ancak.
iman:
Allah’a inanma, inanç, iti-
kat.
inkişaf etmek:
gelişmek, açılmak,
meydana çıkmak.
inkişaf ettirmek:
geliştirme, aç-
mak, meydana çıkarmak.
insanî:
insana yakışır şekilde, in-
sanca.
intikal:
geçme, yer değiştirme.
istimdat:
yardım isteme; medet
umma.
kanaatbahş:
inandırıcı.
kesretli:
çok.
lâkin:
fakat.
mahall-i rahmet:
rahmet yeri.
mahall-i zahmet:
sıkıntı ve zah-
met yeri.
makam:
yer, mevki.
makam-ı ahz-ı ücret:
ücret alma
yeri.
makarr-ı ebedî:
sonsuza kadar
durulacak yer.
malik:
sahip.
mazi:
geçmiş, geçmiş zaman.
mekân-ı hâzıra:
hazır olarak bu-
lunulan yer.
mekân-ı hizmet:
hizmet yeri.
meşakkat:
sıkıntı, güçlük, zor-
luk.
me’vâ:
varılacak yer; yurt; sı-
ğınılacak yer.
muazzep:
azap çeken.
muvazzaf:
vazifeli, görevli.
mücehhez:
cihazlandırılmış,
donatılmış.
mü’min:
iman eden, Allah’a
inanan.
münevver:
nurlanmış, aydın-
lanmış.
müstakbel:
gelecek; gelecek
zaman.
müstakil:
başlı başına, kendi
başına, bağımsız.
nokta-i istinat ve istimdat:
yardım alınacak ve dayanıla-
cak nokta.
nur-i iman:
imandan gelen
nur, aydınlık, ışık.
selis:
düzgün ve akıcı ifade.
sena:
methetme, övme.
Sultan-ı ezelî:
kudret, kuvvet
ve hükümranlığının başlangıcı
olmayan Allah.
suret:
şekil, biçim, tarz.
tahayyürde kalmak:
hayrette
kalmak.
tahlis-i giriban:
yakayı kur-
tarma.
tazyikat:
baskılar, zorlamalar,
sıkıştırmalar.
tecelli:
görünme, belirme.
tefhim etmek:
anlatmak,
açıklamak, bildirmek.
terakki:
yükselme, ilerleme.
vâsi:
geniş.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan duygu.
yegâne:
tek.
zaaf:
zayıflık.
zahir:
görünen.