Lem'alar - page 1093

DörDüNCü BaB
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
779
Birinci Fasıl
: Hazret-i Hızır Aleyhisselâmın mü-
him ve meşhur bir virdini havidir ki, marifet-i İlâhi-
ye ve tevhidin meratibinden altmış üç mertebeye
işaret ederek, o mertebelerin her birisi vahdaniyeti
ve vahdetin iktiza ettiği esma-i Hüsnadan tecelli
eden âsâr ile ef’alini ve ef’aliyle esmasını ve esma-
sıyla vücub-i vücut ve vahdetini ispat eder.
İkinci Fasıl:
ekser eazım-ı evliya ve bilhassa gavs-ı
Azam’ın (
rA
) her sabah okudukları
(1)
o
?ƒt
«n
?r
dG t
»n
?r
G n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
’ @ o
?ƒo
ªr
js
ódG p
»bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
maba’diyle beraber virtlerinin mebdei olup, tazim
ve temcidin intaç ettiği amik tefekküratın çekirdeği
hükmünde olan doksan dokuz mertebe-i tevhide bir
sümbül-i manevî veren meratipten yetmiş dokuz
mertebesini münderiç bulunan bu fasıl, iki vecihle
zat-ı Akdes’e bakıp; biri hâzır ve meşhur vaziyetle
şahadet eder manasında
(2)
l
ó«/
¡n
°T !
ile neticelenir,
kalbe neşe verir. diğer cümle de, bir diğerinin ar-
dından gelip geçmesinden tezahür eden silsilesinin
işaretine delâlet eder manasıyla
(3)
l
?«/
dn
O $G n
¤n
Y
kazi-
yesiyle tamam olur; ruhu müstağrak, sürur ve hubur
eder. Velhâsıl, bunlara mümasil birçok esma-i Hüs-
na ve kelâmların delâlet ettikleri maani-i hayretefza-
nın lâtif haşiyelerle donanmış münferit ve müstakil
bir rehber-i hayat-ı bâkiyedir.
Lem’aLar | 1093 |
f
iHriST
göstererek meydana koymak.
işaret etmek:
göstermek, bildir-
mek.
işaret:
gösterme, bildirme.
kaziye:
hüküm, karar.
kelâm:
söz.
lâtif:
güzel, hoş.
maani-i hayretefzan:
hayret art-
tıran manalar.
mâba’d:
sonrası.
mana:
anlam.
marifet-i İlâhîye:
Allah’ı isim ve
sıfatlarıyla tanıtan ilim.
mebde:
başlangıç.
meratip:
mertebeler, dereceler.
mertebe:
derece.
mertebe-i tevhid:
Allah’ın bir ol-
duğunu kabul etmenin, Onun bir
olduğunu kabul etmenin derecesi.
meşhur:
ünlü, bilinen.
mühim:
önemli.
mümasil:
benzer, aynı.
münderiç:
içine konulmuş, içinde
bulunan.
münferit:
tek, yalnız, tek başına.
müstağrık:
sevince dalan.
müstakil:
bağımsız, başlı başına.
netice:
sonuç.
rehber-i hayat-ı bâkiye:
sonsuza
kadar sürecek olan hayatın reh-
beri, yol göstericisi.
silsile:
zincirleme, sıralama.
sümbül-i manevî:
manevî süm-
bül, manevî netice.
sürur:
neş’e, sevinç.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tazim:
Allah’ın büyüklüğünü ifade
etmek.
tecelli etmek:
görünmek, belir-
mek.
tefekkürat:
tefekkürler, zihni faa-
liyet göstermeler, düşünmeler.
temcit:
Cenab-ı Hakkın büyüklü-
ğünü ve yüceliğini ilân etmek.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, varlığını, birliğini ve ortağı
olmadığını kabul etme.
tezahür etmek:
görünmek, or-
taya çıkmak.
vahdaniyet:
Allah’ın bir oluşu.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, hâl.
vecih:
yön, şekil, tarz.
velhâsıl:
sözün kısası, özü, kısa-
cası.
virt:
belli zamanlarda, sürekli ve
düzenli okunan dua.
virt:
belli zamanlarda, sürekli ve
düzenli okunan dua.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
Zat-ı akdes:
her türlü kusur ve
noksandan uzak ve pak olan Zat,
Allah.
aleyhisselâm:
selâm onun
üzerine olsun.
amik:
derin.
âsâr:
eserler.
bab:
kapı; bölüm, kısım.
bilhassa:
özellikle.
delâlet etmek:
delil olmak,
göstermek.
eazım-ı evliya:
Allah dostları-
nın büyükleri.
ef’al:
fiiller.
ekser:
pek çok.
esma:
isimler.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
fasıl:
ayrılma; bölüm.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
havi:
içine alan, içinde bulun-
duran.
hâzır:
huzurda olan, göz
önünde olan.
hubur:
sevinç, sürur, gönül fe-
rahlığı, çok sevinme.
iktiza etmek:
gerektirmek.
intaç etmek:
netice vermek,
sonuç vermek.
ispat etmek:
doğruyu delil
1.
Allah’tan başka ilâh yok; Odur Bâkî ve Deymûm. Allah’tan başka ilâh yok; Odur Hayyü’l-
Kayyum.
2.
Allah’a şahittir; Ona bakar.
3.
Allah’a delildir; Onu gösterir.
1...,1083,1084,1085,1086,1087,1088,1089,1090,1091,1092 1094,1095,1096,1097,1098,1099,1100,1101,1102,1103,...1406
Powered by FlippingBook