Lem'alar - page 1088

vazifesini gören ciddî ve sebatkâr bir arkadaş ve
yolculuğunda munis bir yoldaş hükmünde olduğun-
dan, daire-i istifadesi semavattan geniş olduğunu
(1)
n
ôn
ªn
?r
dGn
h n
¢ùr
ªs
°ûdG o
º o
µn
d n
ô s
în
°Sn
h
(ilh.) ayet-i celîlesiyle is-
tidlâl ederek kâmil-i imana malikiyete teşvik ve ter-
gip eder.
Yedinci ve Sekizinci Nokta
: zat-ı ecell-i Akdes’e,
değil nev-i beşer, belki kitab-ı kebir tesmiye edilen
kâinat, bütün ebvap ve fusûl, sahaif ve sutur ve
umum kelime ve harfleriyle, her biri takdir-i nisbî-
siyle nakkaş-ı ezelî’nin kendi üzerlerinde lemaan
eden esma-i Hüsnasının mazhariyetleri mukabilin-
de nihayetsiz hamd ve sena ve tesbihatını talim ve
tarif eder.
Dokuzuncu Nokta
: Bin bir esma-i İlâhiye-i celîle-
nin tecelliyat-ı külliyesiyle âlemleri müstağrak-ı ni-
met ve feyz-i bereket eden Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak
Hazretlerine ebedî ve daimî tesbih ve tahmide, ta-
zim ve şükrana zîşuurun medyun bulunduğum (ezel-
den ebede kadar umum zamanların dakikalarının
aşiratıyla, dünyanın mebdeinden müntehasına ka-
dar zerrat-ı kâinatın hâsıl darbı adedince tesbih ve
tahmid ve senayı irae eden) bir tarik-ı âliye-i vasiayı
açarak; mahlûku hâlıkına rapteden bir mev’iza-i
belâgatkârâne ile nev-i beşeri, fikren ve ruhen te-
rakki ve tealîye müşevvik ve çok vâsi bir mülâhazat
safhası açarak matlûp ve maksudun kàdiü’l-Hacat
f
iHriST
| 1088 | Lem’aLar
aşirat:
aşireler, onda birler.
ayet-i celîle:
büyük ve yüce ma-
naları içeren ayet.
Cenab-ı Feyyaz-ı mutlak:
sonsuz
bolluk ve bereket verici olan Ce-
nab-ı Allah.
daire-i istifade:
yararlanma alanı.
darp:
çarpım, çarpma.
ebed:
sonsuzluk.
ebedî:
sonsuz, sonsuza kadar.
ebvap:
kapılar.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel isim-
leri.
esma-i İlâhiye-i celîle:
sonsuz
azamet ve büyüklük sahibi olan
Yüce Allah’ın isimleri.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
feyz-i bereket etmek:
bereketle,
bollukla taşırıp akıtmak.
fikren:
fikir bakımından, düşünce
bakımından.
fusûl:
fasıllar, kısımlar, bölümler.
Hâlık:
yaratıcı, her şeyi yoktan ya-
ratan Allah.
hamd:
Allah’a karşı olan şükür ve
memnuniyetini onu överek bil-
dirme, Onu yüceltme.
hâsıl:
meydana gelen.
irae etmek:
göstermek.
istidlâl etmek:
delil getirmek, bir
delile dayanarak netice çıkarmak.
Kàdiü’l-Hacat:
bütün varlıkların
ihtiyaçlarını veren Allah.
kâmil-i iman:
imanın olgunluğu,
imanın mükemmelliği.
kitab-ı kebir:
büyük kitap.
lemaan etmek:
parlamak, parıl-
damak.
maksut:
gaye; arzu edilen, isteni-
len şey.
malikiyet:
sahiplik, sahip olma.
matlûp:
talep edilen, istenen.
mazhariyet:
bir şeyin çıktığı, gö-
ründüğü yer olma.
mebde:
başlangıç.
medyun:
borçlu.
mev’iza-i belâgatkârâne:
güzel,
düzgün ve kusursuz şekilde yapı-
lan nasihat, verilen öğüt.
mukabil:
karşılık, karşılık olarak.
munis:
alışılmış, cana yakın.
mülâhazat:
dikkatle bakmalar,
ince düşünmeler.
münteha:
en son, son.
müstağrak-ı nimet:
nimete boğ-
mak, nimetle doldurmak.
müşevvik:
teşvik edici, istek ve
arzu uyandırıcı.
Nakkaş-ı ezelî:
her şeyi zatına has
olarak nakış nakış işleyen, varlık-
lara şekil ve suret veren, varlığının
öncesi olmayan Allah.
nev-i beşer:
insan nev’i, insanlık,
bütün insanlar.
raptetmek:
bağlamak.
sahaif:
sayfalar.
sebatkâr:
sözünde ve kararında
duran.
sena:
methetme, övme.
sutur:
satırlar.
şükran:
teşekkür etmek, iyiliğe
karşı gösterilen iyi tavır, gönül
borcu.
tahmit:
Allah’a hamd etme,
Onu övme, Ona şükretme.
takdir-i nisbî:
varlıktan varlığa
değişen belirli ölçü.
talim:
öğretme, eğitme.
tarif etmek:
anlatmak, tanıt-
mak.
tarik-ı âliye-i vâsia:
geniş
yüce yol.
tazim:
büyük sayma, saygı
gösterme, yüce olduğunu be-
lirtme.
teâlî:
yükselme, yücelme.
tecelliyat-ı külliye:
bütün te-
cellileri, yansıma ve görünme-
lerinin tamamı.
terakki:
ilerleme, gelişme.
tergip:
isteklendirme, rağbet
verdirme.
tesbih:
Allah’ın şanını yü-
celtme, bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bü-
tün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün mükemmel sıfatlara
sahip olduğunu ifade eden
sözler.
tesmiye edilen:
isimlendirilen.
umum:
bütün.
vâsi’:
geniş.
vazife:
görev.
yoldaş:
yol arkadaşı.
Zat-ı ecell-i akdes:
en mu-
kaddes ve kutsal sıfatlara sa-
hip, her türlü eksiklik ve ku-
surdan uzak, celâl ve haşmet
sahibi olan Allah.
zerrat-ı kâinat:
kâinat zerre-
leri, en küçük parçaları.
zîşuur:
şuur sahibi, şuurlu.
1.
Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. (İbrahim Suresi: 33.)
1...,1078,1079,1080,1081,1082,1083,1084,1085,1086,1087 1089,1090,1091,1092,1093,1094,1095,1096,1097,1098,...1406
Powered by FlippingBook