olan ibadetlerindeki münacat ve füyuzatın ve vah-
detle kalbin itminanı gibi pek çok lem’alar ile bir
Hakîm’in vücub-i vücut, vahidiyet ve kudret-i kâmi-
lesine şahadet ve delâlet ettiğini ifhâm ve ispat; ve
nakş-ı hacerî gibi silinmez bir kanaat ve emniyet
bahşeder.
Beşinci Mertebe
:
Cenab-ı Fâtır-ı Akdes
Hazretle-
rinin
(1)
o
ô n
Ñr
cn
G *n
G
ism-i celâlinden
Hallâku’l-Kadîrü’l-
Musavvirü’l-Basîr
esma-i Hüsnasının tecellisi; hem
(2)
...r
º o
¡n
b r
ƒ n
a p
ABÉn
ª°s
ùdG n
‹p
G G=ho
ôo
¶r
æn
j r
º n
? n
an
G
ayet-i celîlesinin de-
lâlet ettiği ecram-ı ulviye ve kevakib-i dürriye, ulûhi-
yet ve azametinin yekta bir bürhanı ve rububiyet ve
izzetinin muhkem şahitleri bulunan semada, sükûnet
içinde sükût, hikmet içinde asla inhiraf etmez bir ha-
reket; hem şemsin müstekarrından, müstekarrane
cereyanı ve kemal-i musahhariyet ve mutavaatla
âlemlere serptiği nur ve ziya ve füyuzatı; hem kame-
rin tebdil-i mevasim için burçtan burca şuurdarâne
hareket-i intikaliyesi; elhâsıl, cemî-i mevcudattaki
mevzun intizamlar, muntazam mizanlar, hikmet-i
hassa-i zahire, inayet-i tamme-i bâhire, takdirat-ı
muntazama, mekadir-i müsmirre; âcal-i muayyene,
erzak-ı mukannene; nutfeden vücut bulan insan, ci-
hazatıyla; yumurtadan husule gelen kuşlar, cevari-
hiyle; tohumdan neşv ü nema bulan ağaçlar, müte-
nevvi azalarıyla; ve hakeza umum eşyanın icadının
gayet sühuletli tezahüratı
Vücub-i Vücud, Vahid-i
Ehad ve Samed’
e şahadet ettiğini, ukul-i beşerin
Lem’aLar | 1091 |
f
iHriST
ve kudret sahibi olan, varlıkları
yoktan yaratan Allah.
hareket-i intikaliye:
bir yerden
bir yere geçiş hareketi.
hikmet-i hassa-i zahire:
görünen
özellik ve niteliklerin faydaları, ga-
yeleri, yerli yerinde oluşları.
ifham:
anlatma, bildirme.
inayet-i tamme-i bâhire:
apaçık
olan kusursuz, mükemmel yar-
dım.
inhiraf:
sapma, çıkma.
ism-i celâl:
Allah’ın heybetini, haş-
metini, büyüklüğünü ifade eden
ismi.
itminan:
tatmin olma, kesin ola-
rak bilme, inanma.
kemal-i musahhariyet:
tam bir
boyun eğmişlik, mükemmel bir
şekilde emre uyma.
kevakib-i dürriye:
inci gibi yıldız-
lar.
kudret-i kâmile:
Allah’ın mükem-
mel, kusursuz güç ve kuvveti.
lem’a:
parıltı.
mekadir-i müsmirre:
verimli,
meyveli miktarlar.
mevzun:
ölçülü, düzgün.
muntazam:
düzenli.
mutavaat:
itaat etme, baş eğme.
münacat:
dua, yakarış.
müstakar:
karar kılınan, sabit du-
rulan yer.
müstakarâne:
karar kılıp sabit ve
sakin dururcasına.
mütenevvi:
çeşit çeşit, çeşitli,
türlü.
nakş-ı hacerî:
taşa kazınmış iş-
leme.
neşvünema:
büyüme ve yetişme,
gelişme.
nutfe:
erkek ve dişi üreme hüc-
relerinin birleşmiş şekli; zigot.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde ve her varlığa
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları yetiştirmesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
Samed:
her şey Kendisine muhtaç
olduğu hâlde Kendisi hiç bir şeye
muhtaç olmayan Allah.
sühulet:
kolaylık.
şems:
güneş.
şuurdarâne:
şuurlu olarak, şuurlu
bir şekilde.
takdirat-ı muntazam:
düzenli öl-
çüler.
tebdil-i mevasim:
mevsimlerin
değişmesi.
tezahürat:
ortaya çıkmalar, mey-
dana gelmeler.
ukul-i beşer:
insanların akılları.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti, kâinattaki her şeyi Kendisine
ibadet ve itaat ettirmesi.
vahdet:
birlik.
Vahid-i ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah.
vahidiyet:
birlik, Allah’ın birliği.
vücub-i vücut:
varlığı zorunlu, ge-
rekli ve şart olmak, olmaması im-
kânsız olmak.
yekta:
tek, eşsiz.
ziya:
ışık, aydınlık.
âcâl-i muayyen:
belirli ecel-
ler.
azamet:
büyüklük.
bürhan:
delil.
cemî-i mevcudat:
varlıkların
tamamı.
Cenab-ı Fâtır-ı akdes:
her ba-
kımdan pak ve temiz olan, ek-
siklik, kusur ve noksan kendi-
sinde bulunmayan, varlıkları
farklı fıtratlarda, farklı yaratılış
özellikleriyle, benzersiz ve ha-
rika şekilde yaratan Allah.
cevarih:
el, ayak gibi vücut or-
ganları.
ecram-ı ulviye:
büyük gök ci-
simleri, yıldızlar.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle,
kısacası.
erzak-ı mukannen:
belirlen-
miş, düzenli rızıklar.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
füyuzat:
feyizler, bolluk ve be-
reketler.
hakeza:
bunun gibi, böylece.
Hakîm:
belirli gayeleri göze-
terek, faydalı, anlamlı ve yerli
yerinde iş gören, sonsuz hik-
met sahibi olan Allah.
Hallâku’l-Kadîrü’l-müsav-
virü’l-
Basîr: her şeyi gören, şe-
kil ve suret veren, sonsuz güç
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
Üstlerindeki semaya bakmazlar mı?.. (Kaf Suresi: 6.)