ticaret yerine hasarete uğrayacağını ihtar eden mü-
cerrep ve muhakkaku’l-vuku hâdisatı görülen bir
fıkradır.
ON İKİNCİ NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
633
Bir tenkit olmasından yazılmadı.
ON üÇüNCü NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
635
risale-i nur talebelerinden beş kardeşimizden
üçünün ihtiyatsızlığı ve ikisinin şahıslarına başkaları-
nın garaz etmeleriyle risale-i nur’a düşmanlarının
hücum ettiklerinden, herkes müdafaadan çekilseler,
bu beş kardeşin çekilmemeleri lâzım geldiğini beyan
eden küçük bir fıkradır.
ON DörDüNCü NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
635
nasıl ki
Mesnevî-i Şerif
şems-i kur’ân’dan teza-
hür eden yedi hakikatten bir hakikatinin âyinesi ol-
muş, kudsî bir şeref almış, Mevlevîlerden başka, da-
ha çok ehl-i kalbin lâyemut bir mürşidi olmuş; öyle
de, risale-i nur şems-i kur’ân’ın ziyasındaki elvan-ı
seb’a ve o güneşteki renk renk ve çeşit çeşit yedi
nuru birden âyinesinde temessül ettirdiğinden, inşa-
allah yedi cihetle şerif ve kudsî, yedi
Mesnevî
kadar
ehl-i hakikate bâkî bir rehber ve mürşit olacağını
müjde eder. İnşaallah, nur’un
Arabî Mesnevî’
si bu
davayı tam tasdik edecek.
ON BeŞİNCİ NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
636
Hafîz-i zülcelâl’in hıfz ve himayetiyle risale-i
nur’un risalelerine muvafık olarak mevkuf bulunan
yüz yirmi küsur nur talebelerinin mahrem evrakla-
rında, dahilî ve ecnebi muhalif komitelere intisap ile
Lem’aLar | 1077 |
f
iHriST
makam:
yer.
merhum:
ölmüş, Allah’ın rahme-
tine kavuşmuş.
mesnevî:
Mevlâna’nın her beyti
kendi aralarında kafiyeli olan, dinî
ve ahlâkî nasihatler bulunan
Farsça eseri..
mesnevî-i Şerif:
Mevlâna’nın her
beyti kendi aralarında kafiyeli
olan, dinî ve ahlâkî nasihatler bu-
lunan Farsça eseri.
mevkuf:
mahkeme kararına ka-
dar geçici olarak hapsedilmiş, tu-
tuklu.
mevlevî:
Mevlevî tarikatine men-
sup kimse.
muhakkak:
kesin.
muhakkaku’l-vuku:
gerçekleş-
mesi muhakkak olan.
muhalif:
uymayan, karşı olan, zıt
düşüncede olan.
muvafık:
uygun.
mücerrep:
denenmiş, tecrübe
edilmiş.
müdafaa:
savunma.
müjde:
sevindirici haber, iyi ha-
ber.
mürşit:
doğru yolu gösteren.
nükte:
ince manalı söz; ancak dik-
katle anlaşılabilen mana.
rehber:
yol gösterici.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
sair:
diğer, öteki.
sükût etmek:
susmak.
şehit:
Allah yolunda canını feda
eden Müslüman.
şems-i Kur’ân:
Kur’ân güneşi.
şeref:
manevî büyüklük, ululuk,
seçkinlik.
şerif:
şerefli.
tasdik etmek:
onaylamak, doğru-
lamak.
temessül:
bir şeyin bir yerde suret
ve mahiyetini aksettirmesi.
tenkit:
eleştiri.
tezahür etmek:
ortaya çıkmak,
görünmek.
ziya:
ışık.
âyine:
ayna.
bâkî:
yok olmayan, sürekli ve
kalıcı olan, sonsuz.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
beyanat:
beyanlar, açıklama-
lar.
cihet:
yön.
dahilî:
içe ait.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i hakikat:
gerçekleri ve
doğruları bulan, peşinden gi-
den kimseler.
ehl-i kalb:
kalb ehli olanlar,
kalbiyle manevî terakkide bu-
lunanlar.
elvan-ı seb’a:
yedi renk.
evrak:
kitap sayfaları, kâğıt
yaprakları.
fıkra:
bölüm, kısım; paragraf.
garaz:
düşmanca niyet, kin.
hadisat:
hâdiseler, olaylar.
Hafîz-i Zülcelâl:
yaratıklarını
belâlardan, tehlikelerden ko-
ruyan büyüklük sahibi Allah.
hakikat:
gerçek.
hasaret:
zarar, kayıp.
hıfz:
koruma.
himayet:
koruma, esirgeme.
ihtar etmek:
hatırlatmak,
uyarmak, dikkat çekmek.
ihtiyat:
ilerisini düşünerek
tedbirli davranma, sakınma.
İnşaallah:
Allah’ın izniyle.
intisap:
bağlanmak.
komite:
kötü bir maksat için
toplanmış gizli topluluk, kuru-
luş.
kudsî:
kutsal, mukaddes,
yüce.
küsur:
artan parçalar.
lâyemut:
devamlı, ölmez.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.