kurutan zındıka nârını, İsm-i Azamın kibriyalı, aza-
metli nuruyla ve ism-i
Rahman ve Rahîm
’in şefkat-
li ve re’fetli tecellisinden nebean eden âb-ı hayat ile
söndüren ve yanan yerlerde kuruyan nehir ve bağ
çiçeklerine mukabil, dağlarda ve kırlarda sema yağ-
muru ve rahmetiyle hararete mütehammil ve şid-
det-i bürudete dayanıklı çiçekleri yetiştiren risale-i
nur’u görmesi ve şefkatkârâne ve tesellidarane ve
kerametkârâne bakması, Hazret-i İmam-ı Ali radı-
yallahü anhın makam-ı velâyetinin iktiza ettiğini
hakkalyakîn gösterir.
Hem kaside-i
Celcelûtiye
’nin bir kerameti olan
(1)
o
?o
Qr
ón
b s
?n
L …/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
’dan başlayan üç
dört satırda kuvvetli emare ve delilden,
Birinci emare:
o
? o
Q r
ón
b s
?n
L …/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
? p
eÉn
MÉn
«n
a
cifir
ve ebcedî hesabıyla bin üç yüz elli üç senesi ki, risa-
le-i nur Şakirtlerinin en sıkıntılı bir zamanına ve o
zamanda “sekîne” tabir edilen İsm-i Azamı yetmiş
bir ayet ile yüz yetmiş bir defa daimî virt eden risa-
le-i nur Müellifinin isimlerine tevafuk sırrıyla par-
mak basması, o zamanda İsm-i Azamı hamil risale-i
nur Müellifinin hususiyetini ve selâmetle kurtula-
caklarını tebşir etmekle işaret ettiğini, lillâhilhamd,
selâmetle kurtulmaları, keramet-i Aleviyeyi tasdik
ettiğini…
Lem’aLar | 1069 |
f
iHriST
İmam-ı Ali’nin Hz. Peygamberin
derslerine istinaden kaleme aldığı
ve aslı cifir ve ebcet hesabı ile alâ-
kalı olarak telif edilen Süryanîce
kaside.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla velîle-
rin gösterdikleri olağanüstü hâl.
keramet-i aleviye:
Hz. Ali’nin ke-
rameti, gösterdiği olağanüstü hâl.
kerametkârâne:
kerametli bir şe-
kilde.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd olsun
ki...
makam-ı velâyet:
evliyalık ma-
kamı.
mukabil:
karşılık olarak, karşılık.
müellif:
telif eden, yazar.
mütehammil:
dayanıklı.
nâr:
ateş.
nebean etmek:
kaynayıp çıkmak,
fışkırmak.
nihayet:
en sonunda.
radıyallahü anh:
Allah ondan razı
olsun.
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
re’fet:
acıma, esirgeme, koruma,
şefkat ve merhamet etme.
sekîne:
içerisinde on dokuz harfli
on dokuz ayet bulunan çok mü-
him; sükûnet ve emniyet veren
bir duadır.
selâmet:
hayırlı son, iyi ve güzel
sonuç.
sema:
gök.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
şefkat:
karşılık beklemeden
sevme, acıma, merhamet etme.
şefkatkârâne:
şefkatli bir şekilde,
acıyarak, merhamet ederek.
şiddet-i bürudet:
soğukluk şid-
deti, soğuğun şiddeti.
tabir:
ifade, terim, deyim, yorum,
yorumlama.
tasdik etmek:
doğrulamak, onay-
lamak.
tebşir etmek:
müjdelemek, iyi ve
güzel haber vermek.
tecelli:
görünme, belirme.
tenevvür etmek:
nurlanmak, pa-
rıldamak, ışıldamak.
tesellidarâne:
teselli ederek.
tevafuk:
uygunluk, denk gelme.
virt etmek:
bazı duaları ve ayet-
leri belli zamanlarda sık sık ve de-
vamlı okumak.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
âb-ı hayat:
hayat suyu; ebedî
hayatı kazanmayı temin eden
manevî değerler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
azamet:
büyüklük.
cifir:
harflere verilen sayı de-
ğerleri ile ibarelerden geleceğe
veya geçen hâdiselere, tarih
veya isme dair işaretler çı-
karma ilmi.
daimî:
devamlı.
delil:
kanıt.
derç edilmek:
içine konulmak,
yerleştirilmek.
ebcedî:
Arab alfabesinin ilk
tertibi ve harflerinin taşıdığı
sayı değerlerine dayanan he-
sap sistemine ait.
emare:
işaret, belirti, delil.
fıkra:
bölüm, kısım; paragraf.
fihrist:
bir şeyin içindekileri
özet olarak sırayla gösteren
liste.
hakkalyakîn:
bir şeyi yaşaya-
rak, kesin olarak bilmek.
hamil:
taşıyan.
hararet:
sıcaklık.
hususiyet:
ayırıcı özellik.
iktiza etmek:
gerektirmek.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimlerini kuşat-
mış olan isimleri.
kandil:
lâmba.
kaside-i Celcelûtiye:
Hz.
1.
Ey ismiyle müsemma kadri yüce zat!