ahalisinin şehadet ve muhaceretle kaybolması ve
Medrese-i Horhor’un harap olup vefatı içinde, bu
memlekette kapanan ve vefat eden bütün medrese-
lerin, “Horhor’un başında duran ve yekpare bir taş
olan Van kal’ası” kabir taşı olarak görünmesi üze-
rine, Van kal’asının başında, şiddet-i me’yusiyet ve
matem içinde iken, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın,
@ o
º«/
µ n
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒ o
gn
h p
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
äG n
ƒ'
ªs
°ùdG p
‘ Én
e ! n
ís
Ñ°n
S
o
â/
«o
Án
h »/
«r
ëo
j ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª s
°ùdG oo
?r
? o
e o
¬n
d
(1)
l
ôj/
ón
b m
Ar
?n
T pq
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h
ayetinin hakikati tecelli edip, o rikkatli, hirkatli,
dehşetli hâlâttan kurtarıp, nazarı afaka, âyât-ı kâ-
inata baktırıp, misafir insanların eliyle yazılan sun’î
bir mektubun silinmesi yerine, nakkaş-ı ezelî’nin,
her bir harfinde bir kitap yazılı, silinmez ve solmaz
koca kâinat kitabını hediye etmesi ve okutturmasıy-
la izale edip, bilâhere de Medrese-i Horhor yerine
Isparta’yı medrese ve müfarakat eden talebe ve
dostlara bedel daha çok talebe ve dostlar vermesiy-
le sırr-ı hikmetini ve rahmetini ve şefkatini gösteren
bir rabb-i rahîm’in dergâhına yakınlaşan ve o der-
gâhta makbul birer abd olan imanlı ihtiyarların,
dünyanın ehval-i muhavvifanesinden mükedder ve
me’yus olmamalarını, o kudsî imanı ve müsellem İs-
lâmiyeti ihsan eden bir Muhsin-i kerîme nihayetsiz
hamd ve şükürle lisanımızın zevkini ve ubudiyet ve
f
iHriST
| 1060 | Lem’aLar
abd:
kul.
afak:
ufuklar, dünya, âlem, kâinat.
arş:
Allah’ın kudret ve saltanatının
tecelli ettiği yer.
âyât-ı kâinat:
kâinatın ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
Bâkî:
bütün varlıklar yok olurken
yok olmayan, bütün varlıklar yok
olduktan sonra da zatıyla var ola-
cak olan Allah.
bilâhere:
daha sonra.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
dergâh:
makam; büyük bir huzura
girilecek kapı.
ehval-i muhavvifâne:
dehşetli
korkular.
hâlât:
hâller, durumlar.
hamd:
Allah’ın yüceliğini övmek,
Onu yüceltmek.
helâk olmak:
yok olmak.
hırkat:
yangın, ateş.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydalı, anlamlı ve yerli yerinde
oluş.
hüküm:
karar, emir.
hükümranlık:
hâkimiyet, hük-
metme
ihsan etmek:
iyilik etmek, bağışta
bulunmak.
iman:
Allah’a inanma, inanç, iti-
kat.
izale etmek:
ortadan kaldırmak,
yok etmek.
kadir:
gücü yeten.
kal’a:
kale.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân
lisan:
dil.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
matem:
büyük acı ve üzüntü, ke-
der, yas.
medrese:
İslâm dünyasında dü-
zenli eğitim veren kuruluş, yüksek
okul, üniversite.
me’yus:
ümitsiz.
muhaceret:
göç etmeler, hicret-
ler.
muhsin-i Kerîm:
cömertlik sahibi,
ikram etmeyi seven ve kullarına
nimetler ihsan eden Allah.
müfarakat:
ayrılıklar.
mükedder:
kederli, üzüntülü.
mülk:
sahip olunan üzerinde ta-
sarruf hakkı olunan şey.
müsellem:
doğruluğu, gerçekliği
herkes tarafından kabul edilmiş
olan.
müstesna:
hariç.
Nakkaş-ı ezelî:
her şeyi zatına has
olarak nakış nakış işleyen, varlık-
lara şekil ve suret veren, varlığının
öncesi olmayan Allah.
nazar:
bakış; düşünce, fikir; dik-
kat.
nihayetsiz:
sonsuz.
rab:
besleyen, büyüten, yetiştiren
bütün varlıkları uyum içinde sevk
ve idare eden Allah.
rabb-i rahîm:
acıyıp esirgeyen,
besleyen, büyüten, yetiştiren bü-
tün varlıkları uyum içinde sevk ve
idare eden Allah
rahmet:
şefkat ve merhamet
etme, acıma, esirgeme.
rikkat:
başkalarının düştüğü
durumdan dolayı etkilenme,
acıma, üzülme hâli.
sırr-ı hikmet:
belirli gayelere
yönelik, faydalı, anlamlı, yerli
yerinde oluşun sırrı, gizli ger-
çeği, sebebi.
şahadet:
şehitlik, Allah, din,
vatan gibi yüce değerler uğ-
runda ölen Müslüman.
şefkat:
karşılık beklemeden
sevme, acıma, merhamet
etme.
şiddet-i me’yusiyet:
şiddetli
ümitsizlik.
şükür:
Allah’ın verdiği nimet-
lere karşı memnunluğunu
ifade etmek, minnet duymak,
elhamdülillâh demek.
tecelli etmek:
görünmek, be-
lirmek.
tesbih etmek:
Allah’ı bütün
kusur ve noksanlardan uzak
tutmak, Onu şanına lâyık ifa-
delerle anmak.
tevekkül etmek:
bir işte ge-
rekenleri yaptıktan sonra so-
nucu Allah’a bırakma.
ubudiyet:
kulluk, Allah’a iba-
det etme.
yekpare:
tek parça.
1.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder. Onun kudreti her şeye galiptir ve hikmeti
her şeyi kuşatır. • Göklerin ve yerin mülkü Onundur. Dirilten de Odur, öldüren de. O her şe-
ye hakkıyla kadirdir. (Hadid Suresi: 1-2.)