Lem'alar - page 1050

bir göze bedel, kırk göz kuvvetinde ebedî gözlerle,
ebedî bir surette, cennette cennet levhalarını seyret-
mesi daha evlâ olacağını beyan eder.
(HaşİYe)
ON BeŞİNİ DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
486
Hastalığın suretine bakıp “ah” eylemek caiz ol-
madığını, belki manasına bakılsa “oh” diye manevî
lezzetler akıtacağını; çünkü, “Manevî sevap lezzeti
olmasaydı, Cenab-ı Hak en sevdiği kullarına hasta-
lığı vermezdi” diye hadis-i şerifte,
(1)
o
? n
ã r
en
’r
É n
a o
? n
ã r
en
’r
G o
ABÉn
«p
dr
hn
’r
G s
º o
K o
ABÉ n
«p
Ñr
fn
’r
Gn
k
A n
BÓn
H p
¢SÉs
ædG t
ón
°Tn
G
(ev kemâ kàl) hadis-i şerifinin sırrını ve bazı hasta-
lıklar şehit makamını kazandıracağını, bahusus ka-
dınların loğusa zamanında kırk gün zarfında vefat
ederlerse şehit olacaklarını en güzel bir surette
haber verir.
ON aLtıNCı DeVa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
487
Hastalık, hayat-ı içtimaiye-i insaniyede en mühim
olan hürmet ve merhameti telkin ettiğini; çünkü,
sıhhat ve afiyet, nefs-i emmareye her cihetçe istiğ-
na gösterdiğinden, hastalık, o istiğna yerine hürmet
ve merhameti hissettirdiğinden, rikkat-i cinsiyesine
f
iHriST
| 1050 | Lem’aLar
HaşİYe
: Bu devanın tesirindendir ki, misafireten bir köye gittiğimde,
orada gözsüz Mehmet Ağa isminde bir zat gözünün hastalığından şikâ-
yeti üzerine, yanımda bulunan Hastalar risalesinin on dördüncü
devasını okuyunca, onun manevî tesiriyle o zat dedi: “keşki ben bu
sevabı ve manevî bu kazancı bana açan bu hastalığımdan şikâyet etme-
seydim” diye nedametkârâne bir şükür kapısına döndü. onun için o
hastalık, onun hakkında bir rahmet-i İlâhiye olduğunu kat’î anladı.
afiyet:
sağlık, hasta olmama hâli.
bahusus:
özellikle.
bedel:
karşılık, yerine.
belâ:
içinden çıkılması zor, sıkıntılı
durum, afet, musibet.
beyan etmek:
açıklamak, anlat-
mak.
caiz:
izin verilmiş, yapılmasında
sakınca olmayan.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek, Hak-
kın tâ kendisi olan, şeref ve aza-
met sahibi yüce Allah.
cihet:
yön.
deva:
ilâç, çare.
ebedî:
sonsuz, sonsuza kadar de-
vam eden.
ev kemâ kàl:
söylediği gibi, söy-
lendiği gibi, manasındadır; hadis-i
şerifi lâfzıyla aynen nakletmekte
bir hata olmuşsa, mes’uliyetten
kurtulmak için bu söz söylenir.
evlâ:
daha iyi, çok daha iyi.
evliya:
velîler, Allah dostları.
hadis-i şerif:
Peygamberimizin şe-
refli sözü.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
hayat-ı içtimaiye-i insaniye:
in-
sanların sosyal hayatı.
hiss:
duygu.
hürmet:
saygı.
istiğna:
ihtiyaçsızlık, gerek duy-
mama.
kat’î:
kesin.
levha:
manzara, görüntü.
loğusa:
yeni doğum yapan kadın.
makam:
manevî mevki, yer;
rütbe.
mana:
anlam.
manevî:
kalbe, ruha, hisse ait;
maddî olmayan.
maruz kalmak:
uğramak.
merhamet:
acıma, şefkat gös-
terme, koruma, iyilik etme.
misafireten:
misafir olarak
musibet:
felâket, belâ.
mühim:
önemli.
nedametkârâne:
pişmanlıkla.
nefs-i emmare:
insanı kötü-
lüğe sevk eden nefis.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın rah-
meti, acıması, şefkat ve mer-
hamet etmesi.
rikkat-i cinsiye:
insanın kendi
cinsinden olana acıması.
salih:
dinin emir ve yasakla-
rına uygun hareket eden.
sıhhat:
sağlık.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dik-
kat, tecrübe, yetenek ve sezgi
yardımıyla kavranabilen en
zor ve ince yönü.
suret:
şekil, biçim.
şehit:
Allah yolunda canını
feda eden Müslüman.
telkin etmek:
zihinde yer et-
mesi için bir fikri tekrar ederek
aşılamak, öğüt vermek.
tesir:
etki.
vefat:
ölüm.
zarfında:
içinde.
zat:
şahıs, kişi.
1.
İnsanların en çok belâ ve musibete maruz kalanları, peygamberlerdir. Sonra evliyalar, son-
ra da derecelerine göre diğer salih insanlar gelir. (Kenzü’l-Ummal, 3:326/6780; Feyzü’l-Kadîr,
1:519.)
1...,1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049 1051,1052,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,...1406
Powered by FlippingBook