Lem'alar - page 1058

emr-i kur’ân ve işaret-i nebeviye (
AsM
) ile, küçükle-
ri hürmet ve merhamet ve şefkatle emirber neferler
gibi etrafında toplayan ve bu suretle hem Hâlık-ı ke-
rîm’in teveccühüne mazhar, hem insanların hizmet
ve yardımına medar olan ihtiyarlıktan razı olmakla
rica kapısını açar.
ONUNCU rİCa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
526
kur’ân-ı Hakîm’in nuruyla, hakikat ve vâkiü’l-hâl
olan mevt, hayata tercih edilip sevildiği gibi; âlem-i
berzahta olan emvatın, elbette dünyada muvakkat
misafirler olup, onlar da oraya gidecek olan insan-
lardan ziyade ünsiyet ve ülfete lâyık olduğu, imanlı
ihtiyarlık gözüyle yakînen müşahede edildiğinden,
imanlı ihtiyarlığın büyük bir nimet-i İlâhiye olduğu-
nu ve bazen seyr ü sülûk ile derecat-ı evliya gibi yük-
sek makam ile tebşir ve müjde ve sürur veren kuv-
vetli bir ricadır.
ON BİrİNCİ rİCa
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
530
İhtiyarlığın susmaz bir dellâlı olan beyaz kılların
ikazıyla, ebedî tevehhüm edilen vücudun, başka bir
âleme namzet olup fânîliği ve bazı vefadar zannedi-
len vefasızların darbesiyle, bütün alâkadarların alâ-
ka-i kalbe değmediği görülerek, bir melce’, bir isti-
natgâh, taharriler neticesinde, kur’ân-ı Hakîm’in
lisanından çıkan
(1)
n
ƒ o
g s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’
ferman-ı kudsiyesi
imdada yetişip, kâinatta esbap ve bu asrın yolunu
şaşırtan tabiat bataklığının hiçliğini ve asılsız bir
evham-ı küfrî olduğunu gösteren ayn-ı hakikat bir
f
iHriST
| 1058 | Lem’aLar
alâkadar:
alâkalı, ilgili.
alâka-i kalb:
kalbin alâkası, ilgisi.
âlem:
dünya, kâinat.
âlem-i berzah:
ölenlerin ruhlarının
kıyamete kadar bulundukları
âlem; kabir âlemi.
asır:
yüzyıl; dünya.
ayn-ı hakikat:
gerçeğin tâ ken-
disi.
dellâl:
ilân edici; bir haberi duyur-
mak için yüksek sesle bağıran.
derecat-ı evliya:
evliyanın dere-
celeri.
ebedî:
sonsuz, sonsuza kadar de-
vam eden.
emirber:
emir alan, emre göre ha-
reket eden.
emr-i Kur’ân:
Kur’ân’ın emri.
emvat:
ölüler.
esbap:
sebepler.
evham-ı küfrî:
Allah’ı inkâr fikrin-
den kaynaklanan vehimler, kurun-
tular, şüpheler.
fânî:
geçici, sonu olan.
ferman-ı kudsiye:
kutsal hüküm;
Kur’ân’ın lisanındaki mukaddes
ferman, hatırlatma.
Hâlık-ı Kerîm:
ikram ve ihsanı bol
olan yaratıcı, Allah.
hiçlik:
yokluk.
hürmet:
saygı.
ikaz:
uyarma, uyandırma, dikkat
çekme.
iman:
Allah’a inanma, inanç, iti-
kat.
istinatgâh:
dayanak, dayanma
yeri.
işaret-i Nebeviye:
Peygamberimi-
zin işareti, açıklaması, haber ver-
mesi.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
lisan:
dil.
makam:
yer, manevî mevki.
mazhar:
kavuşmuş, erişmiş, ulaş-
mış.
medar:
sebep, vesile.
melce:
sığınak, sığınma yeri.
merhamet:
acıma, şefkat gös-
terme, koruma, iyilik etme.
mevt:
ölüm.
muvakkat:
geçici.
müjde:
sevindirici haber, iyi ha-
ber.
müşahede etmek:
görmek,
gözlemlemek.
namzet:
aday.
nimet-i İlâhîye:
Allah’ın ni-
meti, lütfu, ihsanı.
nur:
aydınlık, ışık.
rica:
istek, ümit.
seyrüsülûk:
kalb ve ruhun
manevî makamlardaki seyir
ve seyahati.
suret:
hâl, durum.
sürur:
neş’e, sevinç.
şefkat:
karşılık beklemeden
sevme, acıma, merhamet
etme.
taharri:
araştırma.
tebşir:
müjdeleme, iyi ve gü-
zel haber verme.
tercih etmek:
üstün tutmak,
seçmek.
teveccüh:
yönelme, ilgi.
tevehhüm edilen:
zannedilen,
sanılan.
ülfet:
alışma, alışkanlık.
ünsiyet:
alışkanlık, dostluk.
vakiü’l-hâl:
hâlin hakikati, o
işin hakikati.
vefa:
dostluk ve sevginin ge-
rektirdiği davranışlarda de-
vamlı olma.
vefadar:
vefalı dost, sözünde
ve dostluğunda devamlı olan.
yakînen:
şüphesiz olarak
bilme.
ziyade:
fazla, çok.
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
1...,1048,1049,1050,1051,1052,1053,1054,1055,1056,1057 1059,1060,1061,1062,1063,1064,1065,1066,1067,1068,...1406
Powered by FlippingBook