Lem'alar - page 1068

zamana parmak basmalarıyla, vaki cereyan-ı küfri-
yaneye işaret ettiği gibi, hem
Ercuze’
sinde, hem
Er-
cuze’
yi teyit ve takviye eden kaside-i
Celcelûtiye’
sin-
de sarahate yakın
@ k
án
fÉn
«n
H Gv
ôp
°S p
Qƒt
ædG o
êG n
ôp
°S o
OÉn
?o
J
(1)
r
än
Qs
ƒn
æn
J Gv
ôp
°S p
êr
ôt
°ùdG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
fıkrasıyla, o cereya-
nın karşısında, vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulme-
tin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönme-
yen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandır-
maya çalışan risale-i nur’a ve müellifine hususî ilti-
fatını
p
?És
jn
’r
Gn
h p
ôr
g s
ódG …n
ó n
e@k
á n
é r
¡n
Hn
h Gk
Qƒ o
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
(2)
r
â n
? n
é r
?n
L o
Qƒ o
f Én
j
deyip, ahirzamana kadar risale-i
nur’un bedî bir surette ışık vermesini ve yanmasını
dua ve niyaz eden ve kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın en
mühim bir şakirdi ve ulûmunun birinci naşiri olan
Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahü Anhü, bidayet-i İs-
lâm’da, kur’ân’ın aleyhine açılan çok kapılara karşı
mübarek İsm-i Azamı şefî tutup kahramanâne ve
merdane hakaik-ı şeriatı ve esas-ı İslâmiyeti muha-
fazaya çalıştığı gibi, ahirzamanda bütün bütün
kur’ân’a muhalefet eden zındıka cereyanına karşı,
İsm-i Azamı şefî ve melce ve tahassungâh ittihaz
edip, cerh edilmez kur’ân’ın i’cazından gelen ve ha-
tem-i mu’cizeyi gösteren risale-i nur’un sönmez nu-
ruyla ve susmaz lisanıyla şecaatkârâne mukabele ve
mukavemet edip, yerin yüzünü yakıp çok çiçekleri
f
iHriST
| 1068 | Lem’aLar
ahirzaman:
dünya hayatının kı-
yamete yakın son devresi.
aleyh:
karşı, onun hakkında, onun
üzerine.
azamet:
büyüklük.
bedî:
eşi benzeri olmayan, hayret
verici güzellikte olan, harika.
bidayet-i İslâm:
İslâm’ın başlan-
gıcı, İslâm’ın ilk zamanları.
cereyan:
akım, fikir hareketi.
cereyan-ı küfriyâne:
inançsızlık
fikrini yayan cereyanlar, fikir akım-
ları.
cerh edilmek:
çürütülmek.
dehşet:
bir tehlike veya korkunç
bir şey karşısında duyulan ür-
küntü.
dua:
Allah’a yalvarma, Allah’tan
isteme.
ercûze:
Hz. Ali tarafından yazılan
ve istikbalden haber veren vezinli
kaside.
esas-ı İslâmiyet:
İslâmiyetin esas-
ları, şartları.
fıkra:
bölüm, kısım; paragraf.
hakaik-ı şeriat:
şeriatın hakikat-
leri.
hatem-i mu’cize:
mu’cizelik
mührü.
i’caz:
mu’cizelik; taklidi mümkün
olmayacak derecede güzel ve
düzgün söz söyleme.
iltifat:
ilgi gösterme, samimî ola-
rak güzel sözler söyleme.
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimlerini kuşatmış olan isim-
leri.
ism-i rahman ve rahîm:
Allah’ın
Rahman ve Rahîm isimleri.
ittihaz etmek:
kabul etmek; edin-
mek.
kahramanâne:
kahramancasına,
yiğitçesine.
Kaside-i Celcelûtiye:
Hz. İmam-ı
Ali’nin Hz. Peygamberin derslerine
istinaden kaleme aldığı ve aslı cifir
ve ebcet hesabı ile alâkalı olarak
telif edilen Süryanîce kaside.
kibriya:
büyüklük, ululuk.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân
lisan:
dil.
melce:
sığınılacak yer, sığınak.
merdane:
mertçesine, erkekçe-
sine, er kişiye yakışır şekilde.
muhafaza:
korumak.
muhalefet etmek:
karşı gelmek.
mukabele etmek:
karşılık
vermek.
mukavemet etmek:
dayan-
mak, direnmek.
mübarek:
İlâhî hayrın bulun-
duğu şey, uğurlu, hayırlı.
müellif:
telif eden, yazar.
mühim:
önemli.
naşir:
neşreden, yayan.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
sarahat:
açıklık.
suret:
şekil, biçim, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şecaatkârâne:
yiğitçe, korku-
suzca, mertçe, kahramanca.
şefî:
şefaatçi; bir ihtiyaç sahi-
binin ihtiyacının giderilmesi
için aracılık eden.
tahassungâh:
sığınma yeri, sı-
ğınak.
takviye:
kuvvetlendirme, des-
tekleme.
teyit:
kuvvetlendirme, destek-
leme, doğrulama.
ulûm:
ilimler.
vücut:
varlık, var olma.
ziya:
ışık, aydınlık.
zulmet:
karanlık.
1.
Nur’un kandili gizli olarak yakılıp, aydınlatılır. Kandiller kandili gizli olarak tutuşturulur. O da
tenevvür eder.
2.
Ey Celcelet Nur’u! İsm-i Azamın hürmetine benim yıldızımı çağlar ve devirler boyu parlat.
1...,1058,1059,1060,1061,1062,1063,1064,1065,1066,1067 1069,1070,1071,1072,1073,1074,1075,1076,1077,1078,...1406
Powered by FlippingBook