Lem'alar - page 1072

Netice:
dokuz “hem hem”lerin gösterdiği dokuz
hakikatin risale-i nur’da ve müellifinde bilfiil icrası
ve bilmüşahede görünmesi hatta düşmanlarının tas-
dikiyle de sabittir ki, Hazret-i Ali radıyallahü Anhın
kaside-i ercûze ve
Celcelûtiyesinde
şiddetli alâka-
darlığını murat ettiği bir vâris-i nebî ve mukavvî-i
din ve hamil-i İsm-i Azam olan risale-i nur ve mü-
ellifi olduğu; çünkü bütün dünya meydandadır ve
bütün nidaları işitiyoruz; ekseriya hareketleri görü-
yoruz ki, hak ve hakikatte yanılmayan ve kur’ân’ın
hukukunu, emrolunduğu gibi tevilsiz muhafaza çalı-
şan risale-i nur’dur diye şek ve şüphesiz olarak
Hazret-i Ali radıyallahü Anhın muhatabı o olduğu-
nu kat’î ispat eder.
Hafız Ali Rahmetullahi Aleyh
İKİNCİ NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
606
risale-i nur Şakirtlerinin mukadderat-ı İlâhiye ile
tanzim edilen hapishanede toplanmaları, yakından
birbiriyle tesis-i uhuvvet ve yekdiğerlerinin yüksek
ahlâk-ı şecaatkârânelerinden ders almak ve düşman-
larının fikirlerinde kuvveden fiile çıkaramadıkları en
şe’ni niyetlerini yüzlerinde görüp onlara karşı ne
derece ihtiyatlı davranmak ve her şeyde bir vech-i
rahmeti ve bir cihet-i nimeti görmekle şükür etmek
ve her me’yusiyet zamanında ye’se düşmemek lâ-
zım geldiğini tavsiye eden, zahiren küçük, manen
çok büyük bir fıkradır.
f
iHriST
| 1072 | Lem’aLar
ahlâk-ı şecaatkârâne:
cesurca,
kahramanca ahlâk.
alâkadar:
alâkalı, ilgili.
bilfiil:
fiilen, gerçek olarak.
bilmüşahede:
görür şekilde, gö-
rerek, görme derecesinde.
Celcelûtiye:
Peygamberimizin
derslerine dayanarak ebcet ve cifir
hesabıyla alâkalı, Hz. Ali tarafından
telif edilen Süryanîce bir kaside.
cihet-i nimet:
nimet yönü, iyilik
ve faydalılık yönü.
ekseriya:
çoğunlukla, çoğu kez;
pek çok zaman, çok defa.
fıkra:
bölüm, kısım; paragraf.
fiil:
iş, oluş, hareket.
hak:
doğru, doğruluk; adalet.
hakikat:
gerçek.
hamil-i İsm-i azam:
Cenab-ı Hak-
kın bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimlerini kuşatmış
olan isimlerini taşıyan.
icra:
gerçekleşme.
ihtiyat:
ilerisini düşünerek tedbirli
davranma, sakınma.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
Kaside-i ercûze:
Hz. Ali tarafından
yazılan ve istikbalden haber veren
vezinli kaside.
kat’î:
kesin.
kuvve:
niyet, fikir, düşünce.
manen:
mana olarak, manevî ola-
rak.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
muhafaza:
koruma.
muhatap:
kendisine hitap edi-
len, söz söylenilen.
mukadderat-ı İlâhîye:
Allah’ın
belirlemiş olduğu kader, İlâhî
takdir.
mukavvî-i din:
dini kuvvet-
lendiren, dine kuvvet veren.
murat:
istenen, talep edilen;
isteme, arzu etme; maksat.
müellif:
telif eden, yazar.
netice:
sonuç.
nida:
seslenme, bağırma.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme.
nükte:
ince manalı söz; ancak
dikkatle anlaşılabilen mana.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şek:
şüphe, tereddüt.
şenî:
fena, kötü, çirkin.
şiddetli:
çok, fazla.
şükür:
Allah’ın verdiği nimet-
lere karşı memnunluğunu
ifade etmek, minnet duymak,
elhamdülillâh demek.
şüphe:
tereddüt, kuşku.
tanzim edilme:
düzenlenme,
düzene konulma.
tasdik:
onaylama, doğrulama.
tavsiye etmek:
öğütlemek
tesis-i uhuvvet:
kardeşlik ba-
ğının oluşturulması, geliştiril-
mesi.
tevil:
sözün ilk bakışta beliren
anlamını değil de ihtimal da-
hilinde bulunan diğer anlam-
larını alarak yorumlama.
vâris-i Nebî:
Peygamberimizin
mirasına sahip çıkan mirasçı.
vech-i rahmet:
rahmet yönü.
yeis:
ümitsizlik.
yekdiğerlerinin:
birbirlerinin,
bir taraf diğer tarafın.
zahiren:
görünüşte.
1...,1062,1063,1064,1065,1066,1067,1068,1069,1070,1071 1073,1074,1075,1076,1077,1078,1079,1080,1081,1082,...1406
Powered by FlippingBook