İkinci emare:
(1)
r
?n
în
J n
’n
h r
Üp
QÉn
Mn
h n
¢ûr
în
J n
’n
h r
?p
JÉn
?n
a
fıkrasıyla, eski Harb-i Umumîye iştirak ile; yara, be-
reye ve nihayetsiz korkulara maruz kalıp, nihayet
rusya’ya esir giden, hem dehşetli bir harb-i ahirza-
manda mühim bir vazife ile mükellef edilip, yılan-
dan daha zehirli akreplerin bulunduğu bir memleke-
te düşen ve gece gündüz yılanlarla harb eden risa-
le-i nur Müellifine
r
?n
în
J n
’n
h r
Üp
QÉn
Mn
h n
¢ûr
în
J n
’n
h r
?p
JÉn
?n
a
ile iltifatını ve manevî sıyanet ve muhafaza ve imda-
dını haber veriyor.
Üçüncü emare
: üç güz mevsiminde medar-ı te-
selli üç keramettir.
•
Birincisi
, gavs-ı Azam radıyallahü Anhü,
(2)
Gk
ó«/
©n
°S ¢o
û«/
©n
J Ék
°üp
?r
îo
e ! p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
c …/
ój/
ôo
e Én
j
ta-
biriyle on beş emare-i kaviye ile;
•
İkinci güzde
, aynı mevsimde, Hazret-i Ali radı-
yallahü Anhü,
(3)
p
¿Én
es
õdG n
?p
d'
òp
d Ék
cp
Qr
óo
e Én
j
tabiriyle kuv-
vetli delillerle;
•
Üçüncü güzde
,
(4)
…/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
(ilâahir) di-
ye, yine Hazret-i Ali radıyallahü Anhü, kerametkâ-
râne risale-i nur Müellifine bakıp, sekiz, on sekiz,
Yirmi sekizinci lem’alar olan risalelerin kuvvetli ve
i’cazlı telifleriyle, havfa düşen ve teselliye muhtaç
risale-i nur Şakirtlerinin altı yedi defa
(5)
¢n
ûr
în
J n
’
,
f
iHriST
| 1070 | Lem’aLar
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
emare:
işaret, belirti, delil.
emare-i kaviye:
kuvvetli delil, işa-
ret, belirti.
eski Harb-i Umumî:
Birinci Dünya
Savaşı.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs; Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretleri.
güz:
sonbahar.
harb-i ahirzaman:
ahirzaman sa-
vaşı, dünyanın kıyamete yakın
son devresinde meydana gelen
savaş.
harb etmek:
savaşmak.
havf:
korku.
i’cazlı:
şaşırtıcı, olağanüstü.
ilâ ahir:
sonuna kadar.
iltifat:
ilgi gösterme, samimî ola-
rak güzel sözler söyleme.
imdat:
yardım.
izale etmek:
ortadan kaldırmak,
yok etmek.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla velîle-
rin gösterdikleri olağanüstü hâller.
kerametkârâne:
kerametli olarak,
olağanüstü bir şekilde.
lem’a:
parıltı.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
maruz kalmak:
bir şeyin karşı-
sında ve tesiri altında kalmak,
uğramak.
medar-ı teselli:
teselli kay-
nağı, ferahlık sebebi.
muhafaza:
koruma.
müellif:
telif eden, yazar.
mühim:
önemli.
mükellef:
yükümlü, vazifeli,
görevli.
nihayetsiz:
son derece fazla.
radıyallahü anh:
Allah ondan
razı olsun.
risale:
belirli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
sıyanet:
koruma, himaye.
tabir:
ifade, söz, deyim.
telif:
bir kitabın yazılması, or-
taya konulması.
teşci etmek:
cesaretlendir-
mek, cesaret vermek.
vazife:
görev.
1.
Çekinme, söyle; korkma harb et.
2.
Ey müridim! Hâlisâne Allah için vaktin Kadirîsi ol ki, mesut olarak yaşayasın.
3.
Ey o zamana erişen zat!
4.
Ey ismiyle müsemma zat!
5.
Korkma!