Lem'alar - page 1073

üÇüNCü NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
607
n
¿ƒo
Yr
ón
J n
øj/
òs
dG s
¿p
G o
¬n
d Gƒo
©p
ªn
àr
°SÉn
a l
?n
ãn
e n
Üp
ôo
°V o
¢SÉs
ædG Én
¡t
jn
G BÉn
j
o
ºo
¡r
Ño
?°r
ùn
j r
¿p
Gn
h o
¬n
d Gƒo
©n
ªn
àr
Lp
ƒn
dn
h Ék
HÉn
Ho
P Gƒo
?o
?r
în
j r
øn
d $G p
¿ho
O r
øp
e
(1)
o
܃o
?r
£n
Ÿr
Gn
h o
Öp
dÉs
£dG n
?o
©n
°V o
¬r
æp
e o
?ho
òp
?r
æn
à°r
ùn
j n
’ Ék
Ä«n
°n
T o
ÜÉn
Ht
òdG
ayet-i kerîmesiyle Cenab-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak
eğer mahlûkatının yüzlerini insanın menfaatine ya-
rayışlı bir tarzda halk buyurduğu gibi, sineğin hilka-
tinde dahi o menfaatten mühimmini derç ettiğini
beyan ile, sineğe husumet değil, bilâkis muhabbet
edilmesi lâzım geldiğini, her sene hilkatiyle nisyan
ve gaflete düşen insanlara haşr-i ekberi, sağ ve sağ-
lam insandan ziyade, hasta ve mikroplu insanlarla
meşguliyetleriyle tabipliğini
(HaşİYe)
ve yalnızlıkta ün-
siyeti ve tembellikte taharet ve nezafetiyle muallim-
liğini ders veren sineğin insana ne kadar menfaat-
tar olduğunu göstermekle mücerrep, insana sineği
sevdiren, herkese lüzumlu bir nüktedir.
DörDüNCü NüKte
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
614
(2)
¢p
SÉs
æ?p
d o
™ p
aÉn
æn
en
h l
ój/
ón
°T l
¢Sr
Én
H p
¬«/
a n
ój/
ón
?r
G Én
ær
dn
õr
fn
Gn
h
ayetinin
(3)
Én
ær
dn
õr
fn
G
kelimesine gelen bir itiraza gayet müskit bir
Lem’aLar | 1073 |
f
iHriST
tan Allah.
halk buyurmak:
yaratmak, var et-
mek.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
haşr-i ekber:
kıyametten sonra
ölülerin diriltilip Allah’ın huzurunda
toplanmaları, büyük diriliş ve top-
lanma.
hilkat:
yaratılış; yaratılma.
husumet:
düşmanlık.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
mahlûkat:
yaratıklar, yaratılmış-
lar.
menfaat:
fayda, yarar.
menfaattar:
menfaatli, faydalı, ya-
rarlı.
meşguliyet:
iş yapma, uğraşma.
muallim:
öğretmen, öğretici.
muhabbet:
sevgi, sevmek.
mücerrep:
denenmiş, tecrübe
edilmiş.
mühim:
önemli.
müskit:
susturucu.
nâümit:
ümitsiz.
nevi:
tür, çeşit.
nezafet:
temizlik.
nisyan:
unutma, unutkanlık.
nükte:
ince manalı söz; ancak dik-
katle anlaşılabilen mana.
sem:
zehir.
sormak:
emmek.
tabip:
doktor.
taharet:
temizlenme, temizlik.
tarz:
şekil, biçim.
ünsiyet:
dostluk, arkadaşlık, ya-
kınlık.
vakıa:
olay.
ziyade:
fazla, çok.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
ayet-i kerîme:
kıymetli ve şe-
refli ayet.
beyan:
açıklama, anlatma.
bilâkis:
aksine, tersine.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
derç etmek:
içine koymak,
yerleştirmek.
gaflet:
dikkatsizlik, Allah’ı ve
ahireti unutmak.
gayet:
son derece, çok.
hakikat:
gerçek.
Hakîm-i mutlak:
sonsuz hik-
met sahibi ve her şeyi gayeli
ve faydalı, yerli yerinde yara-
1.
Ey insanlar, size bir misal getirildi. Şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın
hepsi bir araya gelse, bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan birşey kapacak olsa, onu
da geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de… (Hac Suresi: 73.)
2.
Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır.
(Hadid Suresi: 25.)
3.
İndirdik.
HaşİYe:
Şu Nüktenin bir hakikatini ispat eden bir vakıa:
Yakınımızda
bir köyden bir kişi dağa gider. dağda hayvanını yılan sokmasıyla hay-
van şişer. Hayvanın köye gelmesinin imkânsız olduğunu gören sahibi,
naümit olarak hayvanı bırakır, köye gelir. ertesi gün derisini almak için
gider. Hayvan iyi olmuş bulur. dikkat eder, görür ki, hayvanın yattığı
yerde sineğin bir nev’i olan yeşil başlı sineklerden binler sinek cenazesi
var. ondan anlar ki, sinekler hayvanın kanını emmekle kandaki semmi
sormuşlar, hayvanı kurtarmışlar; fakat, kendileri ölmüşler.
1...,1063,1064,1065,1066,1067,1068,1069,1070,1071,1072 1074,1075,1076,1077,1078,1079,1080,1081,1082,1083,...1406
Powered by FlippingBook