sonra, onları insafa davet eden ve mesleklerini terk
ettiren gayet izahlı ve çok şirin ve gayet lâtif bir be-
yandan sonra, sorulan iki şüpheli sualin birincisinde
“redd-i müdahale ve men-i iştirak” kanunlarının
muktezasıyla, ikincisinde de Hâlık-ı zülcelâl bütün
bütün hikmetine zıt olan netice-i hilkati ve semere-i
kâinatı abesiyete çeviren ve hikmet-i rububiyetini in-
kâr ettirecek bir tarz olan mahlûkatın ibadetlerini ve
bilhassa insanın şükür ve ubudiyetini başkalara ver-
meye rıza göstermediği gibi, müsaade dahi etmedi-
ğini izah eden gayet güzel cevaplarla mukabele edil-
miştir.
Hatime
’sinde, tabiat fikr-i küfrîsini terk eden ve
imana gelen zatın merakaver üç sualinden
Birincisi
: “tembelliklerinden dolayı namazı terk
edenlerin cehennem gibi bir azap ile tehdit edilme-
lerinin sebebi nedir?”
İkincisi
: “gözle görülen bu nihayet derecede
mebzuliyet ve icad-ı eşyadaki intizamlı suret, hem
vahdet yolundaki nihayet derecede kolaylık ve sü-
hulet, hem nass-ı kur’ân’la,
(1)
@ m
In
óp
MGn
h m
¢ùr
Øn
æ`n
c s
’p
G r
ºo
µo
ãr
©n
H n
’n
h r
ºo
µo
?r
?n
N Én
e
(2)
@ o
Ün
ôr
bn
G n
ƒo
gr
hn
G p
ô°n
ün
Ñr
dG p
ír
ªn
?n
c s
’p
G p
án
YÉs
°ùdG o
ôr
en
G BÉn
en
h
gibi ayetlerin nihayet derecede gösterdikleri kolaylı-
ğın sırrı ve hikmeti nedir?”
Üçüncüsü
: “kâinat fabrikasının işlettirilmesi bir
terkip ve tahlil neticesi olduğunu ve ‘Hiçten bir şey
f
iHriST
| 1040 | Lem’aLar
abesiyet:
faydasız ve boş olma,
lüzumsuz ve gayesiz oluş.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azap:
dünyada günah işlemiş
olanlara ahirette verilecek ceza.
beyan:
açıklama, anlatma, izah
etme.
bilhassa:
özellikle.
fikr-i küfrî:
küfür ve inkâr fikri.
gayet:
son derece, çok.
Hâlık-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet ve heybet sahibi olan bü-
tün varlıkları yaratan Allah.
hatime:
son, bitiş bölümü.
hikmet:
gayeli, faydalı, anlamlı,
yerli yerinde iş görme.
hikmet-i rububiyet:
bütün varlık-
ları besleyen, büyüten, yetiştiren
sevk ve idare eden Allah’ın gayeli,
faydalı, anlamlı, yerli yerinde iş
görmesi.
icat-ı eşya:
eşyanın vücuda geti-
rilmesi, yaratılması.
iman:
Allah’a inanma, inanç, iti-
kat.
inkâr etmek:
inanmamak, reddet-
mek, kabul etmemek.
insaf:
doğruları ve gerçekleri kabul
etme.
intizam:
düzen, tertip.
izah:
açıklama.
izah etmek:
açıklamak, anlatmak.
lâtif:
güzel, hoş.
mahlûkat:
yaratıklar, yaratılmış-
lar.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk.
men-i iştirak:
ortak olmayı engel-
leme.
merakaver:
merak verici, düşün-
dürücü.
meslek:
tutulan yol; takip edilen
fikir ve düşünce sistemi.
mukabele edilmek:
karşılık veril-
mek.
mukteza:
gereken, lâzım gelen.
müsaade etmek:
izin vermek.
nass-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın kesin
hükmü.
netice:
sonuç.
netice-i hilkat:
yaratılışın neticesi.
nihayet:
son.
redd-i müdahale:
başkasının mü-
dahalesini, karışmasını reddetme,
kabul etmeme.
rıza:
razı oluş.
semere-i kâinat:
kâinatın
meyvesi, neticesi.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dik-
kat, tecrübe, yetenek ve sezgi
yardımıyla kavranabilen en
zor ve ince yönü.
sual:
soru.
suret:
şekil, biçim, görünüş.
sühulet:
kolaylık.
şükür:
Allah’ın verdiği nimet-
lere karşı memnunluğunu
ifade etmek, minnet duymak,
elhamdülillâh demek.
tabiat:
Allah’a inanmayanların
yaratıcı bir güç olarak kabul
ettikleri doğa.
tahlil:
çeşitli maddelerden olu-
şan bir şeyi parçalarına
ayırma, analiz, çözümleme.
tarz:
yol, usul, şekil.
terkip:
bir kaç şeyi birleştire-
rek yeni bir şey meydana ge-
tirme.
ubudiyet:
kulluk, Allah’a iba-
det etme.
vahdet:
birlik.
zat:
kişi, şahıs.
1.
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Su-
resi: 28.)
2.
Kıyametin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Su-
resi: 77.)