Lem'alar - page 1039

öylece ahmakane bir batıl yola girerler ki, ahmaklı-
ğın müntehasında en büyük ahmaklık nişanını gö-
ğüslerine kendi elleriyle takarlar.
üçüncü Muhalin İkinci Misali: gayet muhteşem
bir kışlaya ve gayet muazzam bir camie giren vahşî
bir adamın misaliyle temsil edilen ikinci bir hakikat-
tir. sultan-ı ezel ve ebed’in hadsiz cünudunun muh-
teşem bir kışlası ve muazzam bir mescidi olan şu kâ-
inata, tabiat fikirli münkirler girerler, bakarlar ki,
bütün mevcudat iş başında, vazifededirler. sâni-i
zülcelâl’in zat-ı akdesinden i’raz ettiklerinden, Hâ-
lık-ı zülcelâl’in bir cilve-i rabbaniyesi olan kuvvetini
müstakil bir kadîr telâkki ederek, manevî kanunları-
nı birer maddî madde tasavvur etmekle beraber, o
kanunların ellerine icat vererek “tabiat” namını tak-
tıklarından, bütün gördükleri şu harikulâde mevcu-
datı tabiata isnat edip, vahşîlerin en vahşîsi oldukla-
rını ilân ederler.
İşte, taksim-i aklî ile, mevcudun vücut bulması
için dört yoldan başka yol olmadığından, bu yollar
hadsiz ve hesapsız muhalleri icap eden dokuz mu-
hal ile kapatılarak, bilbedahe ve bizzarure dördüncü
yol olan vahdet yolu kat’î bir surette sabit olur. Ve
her bir mevcudun vücudu, doğrudan doğruya zat-ı
Vacibü’l-Vücud’un dest-i kudretinden çıktığını ve se-
mavat ve arz kabza-i kudretinde olduğunu gösterir.
esbapperest ve tabiata sapanların gittikleri ve
göremedikleri yollarının iç yüzünü gösterdikten
Lem’aLar | 1039 |
f
iHriST
dığı büyük yapı; askerî birliklere
ait bina.
maddî:
maddeden meydana gel-
miş, maddeye ait.
manevî:
maddî olmayan.
mescit:
Allah’a secde ve ibadet
edilen yer, cami.
mevcudat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
mevcut:
var olan, varlık.
muazzam:
çok büyük.
muhal:
imkânsız, olması mümkün
olmayan.
muhteşem:
ihtişamlı, gösterişli,
büyük, göz alıcı.
münkir:
inkârcı, Allah’a inanma-
yan.
münteha:
son yer, en uç nokta,
zirve.
müstakil:
bağımsız, başlı başına.
nişan:
bir şeyi belli etmek için ko-
nulan işaret.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
semavat:
gökler.
Sultan-ı ezel ebed:
ezel ve ebed
sultanı Allah; varlığının başlangıcı
ve sonu olmayan kudret ve hâki-
miyet sahibi olan Allah.
suret:
şekil, biçim.
taksim-i aklî:
akıl ve fikir yürütü-
lebilecek yollar, bölümler, kısım-
lar.
tasavvur etmek:
düşünmek.
telâkki etmek:
kabul etmek.
temsil:
örnek, benzetme.
vahdet:
birlik.
vücut bulmak:
var olmak, mey-
dana gelmek.
vücut:
varlık, var olma.
Zat-ı akdes:
her türlü kusur ve
noksandan uzak olan büyüklük ve
yücelik sahibi Zat, Allah.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı ve
vücudu zorunlu olan, yokluğu dü-
şünülemeyen Zat, Allah.
ahmak:
aklını gerektiği gibi
kullanmayan, aptal.
ahmakane:
ahmakçasına, ak-
lını gerektiği gibi kullanmaya-
rak, aptalca.
arz:
yer, dünya.
batıl:
gerçek olmayan, ger-
çeğe uymayan.
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
bizzarure:
zorunlu olarak.
cilve-i rabbaniye:
bütün var-
lıkları besleyen, büyüten, ye-
tiştiren, sevk ve idare eden Al-
lah’ın kudret ve iradesinin
cilvesi, görünmesi, yansıması.
cünud:
askerler.
dest-i kudret:
kudret eli, Al-
lah’ın kudreti, güç ve kuvveti.
esbapperest:
Allah’ı unutup
sebeplere gereğinden fazla
değer veren; her şeyi bir se-
bebe bağlayarak Allah’ın her
şeyin yaratıcısı olduğunu inkâr
eden.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet ve heybet sa-
hibi olan bütün varlıkları ya-
ratan Allah.
harikulâde:
olağanüstü, çok
güzel, mükemmel.
icap eden:
gerektiren.
icat:
vücuda getirmek, yoktan
yaratmak.
i’raz etmek:
yüz çevirmek,
başka tarafa dönmek.
isnat etmek:
dayandırmak,
mal etmek.
kabza-i kudret:
kudret eli, Al-
lah’ın kudreti, güç ve kuvveti.
kadîr:
her şeye gücü yeten,
sonsuz kudret sahibi.
kat’î:
kesin.
kışla:
askerlerin topluca barın-
1...,1029,1030,1031,1032,1033,1034,1035,1036,1037,1038 1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049,...1406
Powered by FlippingBook