Lem'alar - page 1032

müellifi, eğer fehmetse nev-i beşer küseceğini ve
anasırın hiddetlendiğini göstermekle, gayet güzel
bir cevap veriyor.
Üçüncü İşaret
: İki sualin cevabıdır.
Birincisi: ehl-i felsefe, zındıka hesabına diyorlar
ki: “Bizim memleketimizde bulunan bir adam, mec-
burî cumhuriyetin kanunlarına inkıyat edecektir.
Hâlbuki, sen, vazifesiz olduğun hâlde, halkların te-
veccühünü kazanmak istiyorsun” demelerine karşı
bir müskit cevap veriyor ki, onların foyalarını orta-
ya çıkarıp ne olduklarını gösteriyor.
İkinci sual: “teveccüh-i nâsı ve mevki-i ammeyi
kazanmak, bizim vazifedarlarımıza mahsus olup,
sen vazifesiz bir adam olduğundan, teveccüh-i nâsı
ve mevki-i ammeyi size hoş görmüyoruz” demeleri-
ne karşı, eğer insan bir cesetten ibaret olsaydı, lâ-
yemutâne dünyada kalsa ve kabir kapısı kapansa ve
ölüm öldürülse, o vakit vazifeler yalnız maddî asker-
lik ve idare memurlarına mahsus kalırdı. Hâlbuki,
böyle manevî ve gayet mühim ve bütün beşeri alâ-
kadar eden bir vazifenin inkârı,
(1)
w
?n
M o
är
ƒn
ªr
dn
G
dava-
sını her gün cenazelerinin mührüyle imza edip tas-
dik eden otuz bin şahidin şahadetini tekzip ve inkâr
etmekle olur. Madem inkâr ve tekzip etmek muhal-
dir; öyle ise, manevî hacat-ı zaruriyeye istinat eden
manevî çok vazifeler var olduğunu, güzel ve mühim
bir iki temsil ile izah ve ispat eder.
f
iHriST
| 1032 | Lem’aLar
alâkadar etmek:
ilgilendirmek.
anasır:
unsurlar, temel maddeler,
elementler.
beşer:
insanlık.
cenaze:
insan ölüsü.
ceset:
beden, vücut.
cumhuriyet:
halk yönetimi.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehl-i felsefe:
felsefeye taraftar
olanlar, felsefenin görüşlerini ka-
bul edenler.
el-mevtü hakkun:
ölüm haktır,
gerçektir.
fehmetmek:
anlamak.
foya:
sahtekârlık, gizli hile.
gayet:
son derece, çok.
hacat-ı zaruriye:
zorunlu ve ge-
rekli ihtiyaçlar.
halklar:
insanlar.
hiddetlenmek:
öfkelenmek, kız-
mak.
ibaret olmak:
meydana gelmek.
inkâr:
kabul etmeme, reddetme.
inkıyat etmek:
boyun eğmek,
itaat etmek.
ispat etmek:
doğruyu delil
göstererek meydana koymak.
istinat etmek:
dayanmak.
izah:
açıklama, anlatma.
kabir:
mezar.
lâyemutâne:
ölümsüz olarak,
ölmeyecekmişçesine.
mahsus:
özel, hususî.
manevî:
kalbe, ruha, hisse ait;
maddî olmayan.
mecburî:
uyulması zorunlu
olan.
memleket:
ülke, yurt, vatan.
mevki-i amme:
insanlar ara-
sında elde edilen yer, makam.
muhal:
imkânsız, olması
mümkün olmayan.
müellif:
yazar.
mühim:
önemli.
müskit:
susturucu.
nev-i beşer:
insanlık, bütün
insanlar.
sual:
soru.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şahit:
tanık.
tasdik etmek:
onaylamak,
doğrulamak.
tekzip:
yalanlama, yalan ol-
duğunu söyleme.
temsil:
örnek, benzetme.
teveccüh:
yönelme, sevgi, ilgi.
teveccüh-i nâs:
insanların il-
gisi, yönelmesi.
vakit:
zaman.
vazife:
görev.
zındıka:
dinsizlik.
1.
Ölüm kesin bir gerçektir.
1...,1022,1023,1024,1025,1026,1027,1028,1029,1030,1031 1033,1034,1035,1036,1037,1038,1039,1040,1041,1042,...1406
Powered by FlippingBook