âlemden gelmişler gibi, evamir-i tekviniyeye imtisal
ile gelmeleriyle, emanet-i kübra hamelesi ve arzın
halifesi ve kâinatın meyvesi olan insanların ef’al ve
âsâr ve akvalleri ve hasenat ve seyyiatları muhafaza
edilip, haşrin sabahında meydan-ı muhasebeye ge-
tirileceğini kat’î ispat edip, haşri bazı sebepler neti-
cesi baid gören insanlara, bilmüşahede numunesini
gösterir.
Hafız Ali
OnSekizinciLem’a
(1)
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
336
Unutulmuş, yazılmamış; mübarekler heyetinin
çalışkan kahramanı küçük Ali’nin hissesidir ve hak-
kıdır ki yazsın. onun için unutulmuş.
gizli kalmış gaybî mühim bir mu’cize-i Ahmedi-
yeyi (
AsM
) beyan eden ve keramet-i evliyanın hak ol-
duğuna kat’î bir bürhan teşkil eden Hazret-i Ali’nin
(
rA
) hem bir keramet-i gaybîsini gösteren, hem de
risale-i nur Şakirtleri ile naşirlerine karşı irşatkârâ-
ne ve teveccühkârâne bakmasına işaret eden bir ri-
saledir.
OnDokuzuncuLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
353
W
(2)
Gƒo
ap
ôr
°ùo
J n
’n
h Gƒo
Hn
ôr
°TGn
h Gƒo
?o
c
ayet-i kerîmesini Yedi
nükte ile tefsir eden iktisadı emredip, israf ve
f
iHriST
| 1022 | Lem’aLar
akval:
sözler, konuşmalar.
âlem:
dünya.
arz:
yer, dünya.
âsâr:
eserler.
ayet-i kerîme:
kıymetli ve şerefli
ayet.
baid:
uzak.
Bâkî:
yok olmayan, sürekli ve ka-
lıcı olan, bütün varlıklar yok olur-
ken yok olmayan ve bütün var-
lıklar yok olduktan sonra da
zatıyla var olacak tek varlık, Allah.
beyan etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
bilmüşahede:
gözlemleyerek,
gözlem ile, görme derecesinde.
bürhan:
delil.
derç edilmek:
konulmak, yerleş-
tirilmek.
ef’al:
fiiller.
emanet-i kübra:
büyük emanet.
evamir-i tekviniye:
Allah’ın tabi-
atta geçerli olan emir ve kanun-
ları.
fihriste:
bir şeyin içinde nelerin
bulunduğunu sırayla gösteren
liste.
gaybî:
bilinmeyen, görünmeyen.
hak:
pay.
halife:
idareci.
hamele:
taşıyıcı; yüklenen, üze-
rine alan.
hasenat:
iyi ve güzel işler, hayır-
lar.
hey’et:
topluluk; birlik oluşturan
şahısların tamamı.
hisse:
ortaklık, pay.
iktisat:
tutumlu olma, tasarruf; bir
şeyi yaratılış amacına uygun kul-
lanma.
ilâh:
kendisine ibadet edilen, ta-
pınılan.
imtisal:
uyma, uygun hareket
etme.
irşatkârâne:
doğru yolu göstere-
rek.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
israf:
boş yere harcama.
işaret etmek:
göstermek, bildir-
mek.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin.
keramet-i evliya:
Allah dostlarının
olağanüstü hâlleri.
keramet-i gaybî:
gelecek za-
manla ilgili keramet, olağanüstü
hâl.
lem’a:
parıltı.
meydan-ı muhasebe:
hesap-
ların görüleceği meydan; haşir
meydanı.
mu’cize-i ahmediye:
Pey-
gamberimiz Hz. Muhammed’in
(asm) mu’cizesi.
muhafaza edilmek:
korun-
mak.
mübarek:
hayırlı; beğenilen
kimse hakkında söylenir.
mühim:
önemli.
mükâfat:
ödül.
naşir:
neşreden, yayan; eser
yayınlayan.
netice:
sonuç.
numune:
örnek.
nükte:
ince manalı söz; ancak
dikkatle anlaşılabilen mana.
risale:
belirli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
seyyiat:
kötülükler, günahlar,
suçlar.
tefsir etmek:
Kur’ân’ın ayet-
lerini mana bakımından açık-
lamak, yorumlamak.
teşkil eden:
oluşturan, mey-
dana getiren.
teveccühkârâne:
yönelerek,
iltifat ederek.
zerre:
en küçük parça.
1.
Bu Lem’anın asıl metni Lem’alar’daki yerinde derç edildiğinden FihristRisalesi’ndeki fihris-
tesi de buraya konulmuştur. (Naşirler)
2.
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A’raf Suresi: 31.)