ihtilâf girmiş; binnetice, bu hâller tedavi edilmemiş,
bu marazlar tevessü etmiş; bu hâlleri gören ehl-i da-
lâlet, ehl-i İslâm’ın bu ihtilâfat ve tefrikasını ganimet
bilmiş, desiselerle âlem-i İslâm’a hücum etmişler,
zavallı ehl-i İslâm’ı pek müthiş bir esaret altına al-
mışlar, mahvetmek için çalışmışlar. İşte, asırlardan
beri, üç yüz elli milyon ehl-i İslâm’ı zincirler altında
her gün, her saat, her an inim inim inleten hâletle-
rin sebepleri, bu risalenin Birinci noktasıyla pek ha-
kikatli bir surette izah edilmiş. Fakat, heyhat! za-
man ve zemin müsait değilmiş ki, Beş noktadan
yalnız bir noktası yazılmış; diğerleri tehir edilerek
yazılmamış.
Hüsrev
YirmiBirinciLem’a. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
389
W
(2)
@ n
Ú/
àp
fÉn
b ! Gƒo
eƒo
bn
h
(1)
@ r
ºo
µo
ëj/
Q n
Ön
gr
òn
Jn
h Gƒo
?n
°ûr
Øn
àn
a Gƒo
Yn
RÉn
æn
J n
’n
h
(3)
@ Én
¡«
s
°Sn
O r
øn
e n
ÜÉn
Nr
ón
bn
h @ Én
¡«
s
cn
R r
øn
e n
ín
?r
an
G r
ón
b
(4)
k
Ó«/
?n
b Ék
æn
ªn
K ?/
JÉn
j'
Ép
H Gho
ôn
à°r
ûn
J n
’n
h
ayetlerini tefsir eder. Her amel-i hayırda, hususan
uhrevî hizmetlerde ihlâsın en mühim bir esas oldu-
ğunu bildiren çok kıymettar bir risaledir. Bu risale,
evvelâ, bu müthiş zamandaki kur’ân hadimleriyle
konuşarak der ki: “dehşetli düşmanlar karşısında,
Lem’aLar | 1027 |
f
iHriST
hakikat:
gerçek.
hâlet:
hâl, durum.
heyhat:
yazık, ne yazık.
hususan:
özellikle.
ihlâs:
bir işi başka bir karşılık bek-
lemeksizin sadece Allah rızası için
yapmak.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık.
ihtilâfat:
anlaşmazlıklar, uyuşmaz-
lıklar.
izah etmek:
açıklamak, anlatmak.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân hadimleri:
Kur’ân’a hizmet
edenler.
lem’a:
parıltı.
mahvetmek:
yok etmek.
maraz:
hastalık, dert.
mühim:
önemli.
müsait:
uygun.
müthiş:
dehşet veren, korkutan.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
suret:
şekil, biçim.
tefrika:
ayrılık, bölünme.
tefsir etmek:
Kur’ân’ın ayetlerini
mana bakımından açıklamak, yo-
rumlamak:
tehir edilmek:
ertelenmek.
tevessü etmek:
genişlemek, ya-
yılmak.
uhrevî:
ahiretle ilgili, öteki dün-
yaya ait.
zemin:
yer; içinde bulunulan şart-
lar.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi.
amel-i hayır:
hayırlı iş, hayırlı
çalışma.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
binnetice:
netice itibarıyla, so-
nuç olarak.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
desise:
gizli hile, oyun, aldat-
maca.
ehl-i dalâlet:
doğru ve hak
yoldan sapanlar, iman ve İs-
lâm’dan çıkmış olanlar.
ehl-i İslâm:
Müslümanlar.
esaret:
esirlik.
evvelâ:
ilk önce.
ganimet:
çalışmaksızın elde
edilen şey, emeksiz kazanç;
savaşta düşmandan ele geçi-
rilen mallar.
1.
İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal Suresi: 46.)
2.
Ve Allah için namaza durup kıyamda bulunun. (Bakara Suresi: 238.)
3.
Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. • Nefsini günaha daldıran da hüsrana düş-
müştür. (Şems Suresi: 9-10.)
4.
Benim ayetlerimi az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin. (Bakara Suresi: 41.)