Dördüncü Düstur
: kardeşler arasında
tefânî
sırrı-
nı, yani, “
kardeş kardeşte fânî olmak
” esasını ikame
eder.
Ve ihlâsı kuvvetlendiren bir vasıtanın
rabıta-i
mevt
olduğunu ve zedeleyen sebeplerin
riya
ve
tûl-i
emel
gibi merdut hasletler olduğunu bildirir.
İhlâsı kazanmanın ikinci sebebi, daima huzur-i
İlâhîde olduğunu düşünmektir. Bu suretle, hem ri-
yadan kurtulma çaresini, hem kazanılan ihlâsta çok
meratip olduğunu beyan eder.
daha sonra, ihlâsı kıran sebeplerden,
üç mâni-
den birincisinin
“
maddî menfaatler”
olduğunu ve
a’mal-i uhreviyedeki teşrik-i mesaide muazzam
menfaat olduğunu; hem bu uhrevî kazanç, dünyevî
şeriklerin kazançları gibi olmayıp, tecezzi ve inkı-
sam etmeden, noksansız olarak, fazl-ı İlâhî ile, tera-
küm eden sevap yekûnlarının bir misli, iştirak eden
fertlerin her birinin defter-i a’maline aynen girece-
ğini beyan ederek, rekabet ve ihlâssızlıkla bu ticare-
tin kaçırılmamasını tavsiye eder.
Mâniin ikincisi
, ihlâsı kıran ve en mühim bir ma-
raz-ı ruhî olup şirk-i hafiye yol açan “teveccüh-i am-
me”den şiddetle kaçmayı ve bu gibi marazlara
ehemmiyet verilmemesini ehemmiyetle emreder.
Üçüncü mânide
de, “korku ve tama” yüzünden
gelecek zararlar ile ihlâsın kırılacağını bahsederek,
bu hususta
Hücumat-ı Sitte’
de izahat-ı kafiye veril-
diğinden, o kıymettar risaleye havale edilmekle
Lem’aLar | 1029 |
f
iHriST
ler.
merdut:
reddedilmiş, kabul edil-
meyen.
misil:
benzer, tıpkısı, aynısı.
muazzam:
çok büyük.
mühim:
önemli.
noksansız:
eksiksiz.
rabıta-i mevt:
ölüm bağı; nefsin
hilelerinden ve tehlikelerinden
kurtulmak için kişinin kendi ölü-
münü düşünmesi, hayal etmesi.
rekabet:
aynı amacı güdenler ara-
sındaki çekişme, birbirini çeke-
meme, kıskanma.
risale:
belirli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
riya:
kişinin kendisinde bulunan
bazı iyi özellikleri insanlara gös-
termeye ve beğenilerini kazan-
maya çalışması.
sevap:
hayırlı bir işe karşılık Al-
lah’ın verdiği mükâfat, ödül.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
suret:
şekil, biçim.
şerik:
ortak.
şirk-i hafî:
gizli şirk.
tamâ:
açgözlülük, hırs.
tecezzi:
bölünme, parçalanma.
tefânî:
kişinin bir başkasına ait
duyguları ya da iyi özellikleri sanki
kendisine aitmiş gibi düşünmesi
ve memnun olması.
teraküm etmek:
birikmek.
teşrik-i mesai:
birlikte çalışma, iş
birliği etme.
teveccüh-i amme:
herkesin ilgisi
ve sevgisi.
tûl-i emel:
bitmeyen arzu.
uhrevî:
ahirete ait.
vasıta:
aracı.
yekûn:
toplam.
a’mal-i uhreviye:
ahiretle ilgili
işler.
beyan etmek:
açıklamak, an-
latmak.
daima:
sürekli, her zaman.
defter-i a’mal:
insanların yap-
tıkları, işledikleri şeylerin kay-
dedildiği defter; ameller def-
teri.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya-
daki.
düstur:
prensip, temel kural.
ehemmiyet:
önem.
emir:
emir, buyruk.
esas:
hakikat; prensip.
fânî olma:
yok olma; kişinin
kendi şahsiyetini düşünmeyip
kendisini bir başkasının yerine
koyarak yaşaması.
fazl-ı İlâhî:
Allah’ın lütfu, ih-
sanı.
fert:
şahıs, kişi.
haslet:
huy, karakter; özellik.
havale etmek:
bir işi veya bir
şeyi başka birisine bırakmak,
göndermek.
husus:
konu.
huzur-ı İlâhî:
Allah’ın huzuru.
ihlâs:
bir işi başka bir karşılık
beklemeksizin sadece Allah rı-
zası için yapmak.
ikame etmek:
yerleştirmek.
inkısam etme:
kısımlar ay-
rılma.
iştirak etmek:
ortak olmak,
katılmak.
izahat-ı kafiye:
yeterli dere-
cede açıklamalar.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mâni:
engel.
maraz:
hastalık.
maraz-ı ruhî:
ruhî, psikolojik
hastalık.
menfaat:
fayda, çıkar.
meratip:
mertebeler, derece-