olduklarından, dinsizlere karşı müdafaa vazifesi, in-
sanların, hususan Isparta vilâyetinin insanlarının
hakları olduğunu kat’î gösterir.
İkinci İşaret
: tenkit ve istifsarkârane, mimsiz me-
deniyet tarafından denilen, “sen neden bizden küs-
tün ve bize müracaat etmiyorsun? Hâlbuki, bizim
prensibimiz var, bu asrın muktezası olarak hususî
düsturlarımız var. Bunların tatbikini, sen kendine ve
ehl-i imana kabul etmiyorsun. Hâlbuki, bu cumhuri-
yetler devrinde tahakküm ve tegallübü kaldırmak
düsturu var. Hâlbuki sen hocalık ve inziva perdesi
altında nazar-ı dikkati celp etmekliğin ve hükûmetin
rejimi hilâfına çalıştığını, macera-i hayatın gösteri-
yor. Bu senin hâlin burjuvalara mahsustur. Bizim,
avam tabakasının intibahı ile sosyalizm ve bolşe-
vizm düsturlarını tatbik etmek işimize yarıyor. pren-
siplerimize muhalif ve burjuva denilen tabaka-i ha-
vassın istibdat ve tahakkümleri altında adalet-i mah-
zayı kabul etmek ağır geliyor” gibi suallerine karşı,
Ne mümkün zulüm ile, bîdâd ile imha-i hakikat,
Çalış, kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten!
düsturuyla, Cenab-ı Hakkın fazl ü keremiyle ulûm-i
imaniye ve kur’âniyeyi fehmetmek faziletini ihsan
ettiğini; ve bu ihsanı kaldırmaya uğraşan, insan su-
retinde şeytanlar olduğunu; birkaç mühim misal ile,
ehl-i ilhad ve kısmen münafıklar bu fevka’l-kanun
muameleyi hiçbir hükûmet ve hiçbir ferdin tasvibine
mazhar olmayan bu muameleye cumhuriyet hükû-
meti müsaade etmediğini; değil yalnız risale-i nur
Lem’aLar | 1031 |
f
iHriST
imha-i hakikat:
gerçeği ortadan
kaldırmak.
intibah:
uyanış.
inziva:
dünya işlerini bırakma, bir
köşeye çekilme, vaktini ibadetle
geçirme.
istibdat:
kanuna ve düzene tâbi
olmayan keyfî, baskıcı yönetim;
zulüm ve tahakküm.
istifsarkârâne:
soru sorarcasına.
kat’î:
kesin.
kısmen:
bir bölüm olarak.
macera-i hayat:
hayat macerası,
hayat seyri.
mahsus:
özel, hususî; ait.
mazhar olmak:
göstermek.
mim’siz medeniyet:
yani deniyet,
alçaklık, “medeniyet” kelimesinin
başındaki mim harfi atılırsa “deni-
yet” olur ki, bu da “alçaklık” de-
mektir.
muamele:
davranış.
muhalif:
zıt olan, karşı duran.
muktedir:
kuvvetli, güçlü.
muktezası:
gereği.
müdafaa:
savunma
mümkün:
olabilir.
münafık:
iki yüzlü, ara bozucu,
kâfirliğini gizleyerek Müslüman
gibi davranan.
müracaat etmek:
başvurmak.
müsaade:
izin.
nazar-ı dikkat:
dikkat bakışı, dik-
katli bakma.
prensip:
temel kural, esas, ilke.
rejim:
yönetim tarzı; idare şekli,
usulü.
sosyalizm:
“mutlak eşitlik” sağ-
lama adına bütün mal ve üretim
araçlarını devlet elinde toplayan,
özel mülkiyeti kaldıran yönetim
şekli.
tabaka-i havas:
yaşayışça üstün
ve zengin olan sosyal sınıf, üst ta-
baka.
tagallüp:
zorla hüküm sürme, zor-
balık.
tahakküm:
zorbalık etme; zorla
hükmetme, manevî baskı.
tasvip:
uygun görme, doğru
bulma.
tatbik:
uygulama, yerine getirme.
tenkit:
eleştiri.
ulûm-i imaniye ve Kur’âniye:
Kur’ân ve iman esasları ile ilgili
ilimler.
vazife:
görev.
vilâyet:
il.
zulüm:
zulüm; haksızlık, kötülük.
adalet-i mahza:
tam adalet;
kişinin rızası dışında toplum
selâmeti için şahsın hukuku-
nun feda edilememesini esas
alan adalet anlayışı.
âdemiyet:
insanlık.
asır:
yüzyıl
avam:
halk.
bid’at:
adaletsizlik; zulüm, iş-
kence.
bolşevizm:
Rusya da Komü-
nizm ihtilâlini yapan, hürriyet
adına bütün insanî değerleri
tahribe yönelerek, hiçbir ka-
nun, ölçü, değer tanımaksızın
sosyalist hedeflere varmayı
benimseyen görüş.
burjuva:
servet ve mal biri-
kimi yapanlar; zenginler sınıfı.
celp etmek:
kendine çekmek
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cumhuriyet:
halk yönetimi.
devir:
devre, dönem.
düstur:
prensip, temel kural.
ehl-i ilhad:
dinsizler.
ehl-i iman:
iman edenler, Al-
lah’a inananlar.
fazilet:
üstün nitelik; ilim,
iman ve irfan itibarıyla yüksek
derecede olma.
fazl ü kerem:
ihsan ve iyilik,
lütuf ve nimet.
fehmetme:
anlama, kavrama.
fert:
şahıs, kişi, birey.
fevkalkanun:
kanun üstü, ka-
nun dışı.
hilâf:
ters, karşı zıt, aykırı.
hususan:
özellikle.
hususî:
özel.
hükûmet:
devlet, devleti idare
edenler, yönetim.
ihsan:
iyilik etme, bağışta bu-
lunma.