Dördüncü Nükte
: İktisat sebeb-i bereket olduğun-
dan, muktesitlerin hayatları izzetle geçtiğini; israf
edenlerin her vakit sefalete, hatta dilenciliğe kadar
düştüklerini, hatta haysiyet ve namuslarını ve hatta
mukaddesat-ı diniyelerini bile feda ettiklerini; ve ik-
tisadın menafi-i azîmesini ve israfın dehşetli zararla-
rını ve sahavetin güzelliği içinde bir oduncu ihtiya-
rın istiğnasını zikrederek, iktisadın kıymet ve izzeti-
ni, sahavetin fevkine çıkarır.
Beşinci Nükte
: gayet merakaver bir bal vakıasıy-
la, iktisattaki izzet ve bereketin ve israftaki sefalet ve
mahrumiyetin bir sırrını, pek hakikatli bir surette
izah eder.
Altıncı Nükte
: Hısset ile, hıssetten ayrı olan ikti-
sat haslet-i memduhasını, Hazret-i ömer’in oğlu
Hazret-i Abdullah’ın (
rA
) bir vakıasıyla öyle izah
eder ki, iktisadın hısset olmadığını ve israftan ayrı
olan sahavetin derece-i kemalini gösterir.
Yedinci Nükte
: İsraf hırsı, hırs kanaatsizliği, ka-
naatsizlik haybet ve hasareti ve hem ihlâsı kaçır-
makla a’mal-i uhreviyeyi zedelemek gibi üç mühim
neticeyi tevlit ettiğini; ve zekâvetleri yüzünden ma-
ruf ediplerin dilenciliğe kadar tenezzül ettiklerini; ve
bir kısım âlimlerin hırs yüzünden dıyk-ı maişete gi-
riftar olduklarını temsillerle o kadar güzel izah eder
ki, fevkinde beyan ve izah tasavvur edilemez.
Hüsrev
f
iHriST
| 1024 | Lem’aLar
âlim:
bilgin.
a’mal-i uhrevî:
ahiretle ilgili hayırlı
ve iyi işler.
bereket:
bolluk.
beyan:
açıklama, anlatma.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
derece-i kemal:
mükemmellik
derecesi.
dıyk-ı maişet:
geçim darlığı.
edip:
edebiyatçı, yazar.
feda etmek:
uğrunda harcamak.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
fevkine:
üstüne, üzerine.
gayet:
son derece, çok.
giriftar olmak:
tutulmak, yaka-
lanmak.
hakikat:
gerçek.
hasaret:
zarar etme, kayıp.
haslet-i memduha:
övülmüş huy.
haybet:
istediğini elde edemeyiş.
haysiyet:
itibar, değer, şeref.
hırs:
açgözlülük; aşırı istek.
hısset:
cimrilik.
ihlâs:
bir işi başka bir karşılık bek-
lemeksizin sadece Allah rızası için
yapmak.
iktisat:
tutumlu olma, tasarruf; bir
şeyi yaratılış amacına uygun kul-
lanma.
israf:
boş yere harcama.
istiğna:
Allah’tan başka kimsenin
minneti altına girmemek, gö-
nül tokluğu.
izah etmek:
açıklamak, anlat-
mak.
izzet:
şeref, üstünlük.
kanaat:
kısmete razı olma,
elindekiyle yetinme.
kıymet:
değer.
mahrumiyet:
yoksun kalma.
maruf:
bilinen, tanınmış.
menafi-i azîme:
büyük men-
faatler, faydalar, yararlar.
merakaver:
merak verici, dü-
şündürücü.
mukaddesat-ı diniye:
dinen
kutsal sayılan şeyler.
muktesit:
iktisatlı, tutumlu,
boş yer harcamayan.
mühim:
önemli.
netice:
sonuç.
nükte:
ince manalı söz; ancak
dikkatle anlaşılabilen mana.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
sebeb-i bereket:
bolluk se-
bebi.
sefalet:
perişanlık, yoksulluk.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dik-
kat, tecrübe, yetenek ve sezgi
yardımıyla kavranabilen en
zor ve ince yönü.
suret:
şekil, biçim.
tasavvur etmek:
düşünmek,
hayal etmek.
temsil:
örnek, benzetme.
tenezzül etmek:
kendine ay-
kırı düşen bir işi veya durumu
kabul etme.
tevlit etmek:
doğurmak, ne-
tice vermek.
vakıa:
yaşanmış, meydana
gelmiş olay.
vakit:
zaman, an.
zedelemek:
zarar vermek.
zekâvet:
zeki oluş, kurnazlık.
zikretmek:
sözünü etmek.