Lem'alar - page 1017

mertebe-i fıska inen ehl-i imanı kur’ân-ı Hakîmin
hastahanesine alır, tedavi eder.
SeKİZİNCİ NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
306
(1)
m
Ar
?n
T s
?o
c r
ân
©p
°Sn
h »
p
àn
ªr
Mn
Q
’in bir sırrını,
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
»n
°T r
øp
e r
¿p
Gn
h
’nin bir hakikatini,
(3)
o
¿ƒo
µn
«n
a r
øo
c o
¬n
d n
?ƒo
?n
j r
¿n
G Ék
Är
«°n
T n
OGn
Qn
G B Gn
Pp
G o
?o
ôr
en
G n
B És
‰p
G
’un bir düstu-
runu,
(4)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
«n
dp
Gn
h m
Ar
?n
T p
q
?o
c o
äƒo
µn
?n
e /
?p
ón
«p
H …/
òs
dG n
¿Én
ër
Ño
°ùn
a
’un bir nüktesini tefsir edip, kâinatta zerreden şemse
kadar her şey bir vazife ile mükellef olup, bütün sa’y
ve hareketleri kanun-ı kader ile cereyan ettiğini ve
Cenab-ı Hak kemal-i kereminden hizmet içinde
mükâfat olarak bir lezzet derç ettiğini ispat ve izah
ile; mevcudatın en mükemmeli ve zîhayatın reisi ve
arzın halifesi olan insan, tembellik edip gaflete
düşerse, cemadattan daha camit, sinekten, çekirge-
den daha kansız olacağını ikaz ve inzar ile, insanları
vazife-i fıtriyelerine sevk edip, ulûhiyet-i mutlakayı
ispat eder.
DOKUZUNCU NOta
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
312
Cenab-ı Hak kemal-i keremiyle, en büyük şeyi en
küçük şeyde derç ettiği cihetle, kâinattaki hayır ve
kemalâtı, şecere-i kâinatın meyvesi ve çekirdeği
olan, nev-i insanın hakikatini taşıyan nebîlerde gös-
terdiğini; ve nebîlere intisap eden, hayır ve kemalâta,
nura ve sürura çıkacağı gibi, ubudiyet cihetiyle de,
Lem’aLar | 1017 |
f
iHriST
halife:
idareci, vekil, başkan.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma.
intisap etmek:
bağlanmak.
inzar:
korkutarak uyarma, sakın-
dırma.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek meydana koymak.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
izah:
açıklama.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, bütün âlemler, varlıklar.
kanun-ı kader:
kader kanunu.
kemalât:
mükemmellikler.
kemal-i kerem:
mükemmel ih-
san, kusursuz ikram edicilik.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
lezzet:
zevk, haz, keyif.
mertebe-i fısk:
Allah’a karşı isyan
etme derecesi.
mevcudat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
mükâfat:
ödül.
mükellef:
vazifeli, görevli.
nebî:
peygamber; haberci.
nev-i insan:
insan türü.
nur:
aydınlık.
nükte:
ince manalı söz; ancak dik-
katle anlaşılabilen mana.
reis:
başkan.
sa’y:
çalışma.
sevk etmek:
ulaştırmak; yönlen-
dirmek.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve ince
yönü.
sürur:
mutluluk, neş’e, sevinç.
şecere-i kâinat:
kâinat ağacı.
şems:
güneş.
tedavi etmek:
iyileştirmek.
tefsir etmek:
Kur’ân’ın ayetlerini
mana bakımından açıklamak, yo-
rumlamak.
ubudiyet:
kulluk, Allah’a ibadet
etme.
ulûhiyet-i mutlaka:
hiçbir kayda
ve şarta bağlı olmaksızın ilâh
olma.
vazife:
görev, iş.
vazife-i fıtriye:
yaratılıştan gelen
görev.
zerre:
en küçük parça, atom.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
arz:
yer, yeryüzü, dünya.
camit:
cansız.
cemadat:
cansızlar.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cereyan etmek:
meydana
gelmek, olmak, geçmek.
cihet:
yön.
derç etmek:
yerleştirmek,
içine koymak, kaydetmek.
düstur:
prensip, ilke, esas.
ehl-i iman:
iman edenler, Al-
lah’a inananlar.
gaflet:
ihmal, vurdumduymaz-
lık, dikkatsizlik.
hakikat:
gerçek; bir şeyin aslı
ve esası.
1.
Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. (A’raf Suresi: 156.)
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Bir şeyin olmasını murat ettiği zaman, Onun işi “Ol!” demektir; o da oluverir. (Yâsin Suresi:
82.)
4.
Şanı ne yücedir Onun ki, her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döneceksiniz.
(Yâsin Suresi: 83.)
1...,1007,1008,1009,1010,1011,1012,1013,1014,1015,1016 1018,1019,1020,1021,1022,1023,1024,1025,1026,1027,...1406
Powered by FlippingBook